“En çok bolluk getiren yağmur, alın teridir.”
Cenap Şahabettin
Alnından düşen bir damla terine kurban olduğum, emeğine; gücünü, şevkini, tüm enerjisini katık, kazancını anasının ak sütü kadar helalinden hak edenlere hürmet olsun…
Şüphesiz hiçbir şey insanı kendi alın teri kadar tatmin etmez. Çalışarak, emek harcayarak, kendimizden bir şeyler katarak elde ettiğimiz kazancın tadı hiçbir şeye benzemez. Biz biliriz ki değeri çok olan ne varsa ucuza mal olmayan şeylerdir. Yürek kadar, emek; emek kadar akıl isteyen işler, getirdiği başarının yanı sıra, sonucu en tatlı olan işlerdir.
Bugün 1 Mayıs… Sabahleyin evimin penceresini açtığımda karşı caddedeki inşaatta çalışan işçi seslerine karışan araç sesleriyle karşıladım günü. Gazetemi, ekmeğimi alayım diye dışarı çıktığımda, yolun ucundaki oto tamircisinde çalışan delikanlı işçilerin eli yüzü kir pas içindeydi yine. Fırıncı Ali Usta ve yamakları sıcacık ekmekleri diziyordu rafa. Bakkalı, manavı, AVM’lerdeki satış elemanları… Herkes ama herkes işinde gücündeydi.
Ne ironik ki bizler, evlerimizde oturmuş resmi tatilin tadını çıkarıp çayımızı, kahvemizi yudumlarken, adı “İşçi Bayramı” olan bir günde çalışanlar, yine bizim işçilerimizdi. Üstelik dünyanın birçok ülkesinde bugün işçiler de tatil yaparken.
Oysa takvim yapraklarında sembolik bir isim olmaktan öte gidememiş bir gün olarak adı geçen, anlamını bile bilmeden, oturup keyfini sürdüğümüz, sadece sıradan bir tatil günü değil bugün.
Bugünün anlamı, kapitalizmin ilk ortaya çıktığı zamanlara (1700’lerin sonlarında-1800’lerin başları), işçiler için çalışma ve yaşama koşullarının son derece kötü olduğu günlere dayanmaktadır. Kapitalizmin vahşi dönemi olarak adlandırılan, uyumak ve yemek yemek dışında işçilerin hep çalışmak zorunda oldukları günlere…
O tarihlerde, işçilerin günlük çalışma süreleri 16 saat civarındaydı. Dinlenecek, eğlenecek kendilerine, eş ve çocuklarına vakit ayıracak bir lükse sahip değillerdi. Öyle ağır koşullarda çalışıyorlardı ki bu çalışmalar karşısında yaşam süreleri 40 yılın üzerine bile pek çıkamıyordu.
Artık bu gidişata dayanamayan işçiler, hayati bir öneme sahip çalışma sürelerine ilişkin ciddi bir revizyona ihtiyaç duyuyorlardı.
Bu ihtiyaç önemli bir talebi beraberinde getirdi ve işçiler günlük 8 saat çalışma isteği etrafında birleştiler. Bir süre sonra bir araya gelen işçiler, yasal çerçeveler dâhilinde hak arayışına girdiler. Çok zorlu bir süreçti bu. Ama bir süre sonra bu mücadele ilk sonuçlarını verdi. 1850′li yıllarda ABD ve İngiltere’de günlük çalışma süresini 10 saate indiren yasalar kabul edildi. Ancak işçiler 24 saat olan günün 8 saatini çalışmak, 8 saatini uyumak, 8 saatini de dinlenerek ve eğlenerek geçirmek istiyorlardı. Bu konuda da ciddi bir mücadele verdiler. Birçok olaylar yaşandı.
1888 ve 1889 yıllarında belirlenen bir günün uluslararası birlik mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanması amacıyla çeşitli öneriler gündeme getirildi. 2. Enternasyonalin (Uluslararası İşçi Derneği) 1889 Paris kongresinde ise Amerikan İşçi Federasyonunun kararına atıfta bulunularak 1 Mayıs’ta bütün dünyada 8 saatlik işgünü için uluslararası gösteriler düzenlenmesi kararı benimsendi. Ve o günden sonra 1 Mayıs’ın işçi sınıfının, uluslararası düzeyde din, dil, ırk ayırt edilmeksizin; birlik, mücadele ve dayanışma günü olması kabul edildi.
Ve bugün… Çalışma süreleri konusunda hakkını arayan işçilerin bayramında kadınıyla erkeğiyle tüm işçiler, alınlarından dökülen ter ile bayramlarını iş başında geçirirken diğer insanlar kutlamada. Sanırım son bir sözden başka kelam etmeye hacet yok!
O son söz de çalışan, alın teri ile var olan tüm işçi ve emekçilerimize; 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününüz kutlu olsun…