At, Avrat, Silah…
Emanet verilmez, hakkında söz söyletilmez … Zira “namus” kelimesini temsil eden kutsanmış bir üçlemedir Türk kültüründe bu değerler.
Ataerkil ve göçebe Türk toplumlarında erkeklerde hâkim olan sahiplenme ve aitlik duygusuyla beraber iktidar fikrini öne çıkaran bu kavramlar, tarihin sayfalarından çıkıp gelen ve hâlâ varlığını sürdüren kavramlardır aslında.
Zaman zaman Niccolo Machiavelli’in “Amaca giden her yol mubahtır.” sözüne paralel olarak yok sayılan ama ihtiyaç hâsıl olunca yine menfaat uğruna ön plana çıkarılabilen kavramlardır da aynı zamanda…
Makyavelizm denildiğinde aklımıza ilk gelen bu cümle Makyavel’in bu temel düşüncesinin -ne sebeple olursa olsun- günümüzde uygulama sahası bulması insanlık için bir utanç vesilesidir kanaatimce. Hele insanların, hiç bir hukuki, ahlaki ve dini sınır tanımamaları, hukuk devleti, insan hakları ve demokrasi gibi çağdaş kavramları hiçe saymaları kabul edilemez bir davranıştır bana göre.
Makyavel’in düşüncelerini günümüze kadar taşınabilmesinin nedeni sanırım bu fikrin çağdaş devletler, iş adamları ve politikacılar tarafından da kullanılmasındandır.
“Amaca ulaşmak için her araç yasal ve ahlakidir.” sözü ile “At, avrat, pusat” diyen bir toplumun yollarının kesişmesi ise ayrı bir tartışma konusu olmalıdır zannımca. Zira bir insan, hem namusum diyerek koruduğu bir şeye hem nasıl leke sürebilir ki?
Öz benliğimizle yaşadığımız çatışmaların, egomuzu şişirip, bencilliğimizi ayyuka çıkardığı bir toplumda maneviyattan, ahlaktan, kültürden, gelenek ve görenekten ve hatta dinden bahsetmek, bugün söylediğimizle yarın uyguladığımızın farklı olması nasıl bir çelişkidir diye hiç düşündünüz mü?
Aynı vatan toprağının çocukları, aynı ataların torunları, aynı milletin mensupları bugün kendi çıkarları uğruna en kutsalına bile kara çalabiliyorsa orada bir ulus/millet olma özelliğinin sorgulanması gerekmez mi?
Oysa bir menfaat uğruna, bırakın en kutsalınızı, başka herhangi bir insanı suçlayarak yaptığınız bir davranış sizi ancak basitleştirir. İslamiyet’te ve hatta hiçbir inanışta böyle bir davranış mazur görülmez.
Kur’ân’da, namuslu bir erkek ve kadına iftira eden kimsenin cezası bunu dört âdil şahit ile ispat edemeyen müfterîlerin cezalarının seksen sopa vurulması olduğunu ve bunların tanıklıklarının ebedî olarak kabul edilmemesi gerektiğini bildirmektedir (Nur, 24/40). Bu ceza, iftiranın ne kadar büyük günah olduğunu ifade etmektedir. Yüce Allah iffetli insanlara iftira edenlerin dünya ve âhirette lanet ve büyük bir ceza olduğunu bildirmektedir:
“İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mümin kadınlara zina isnat edenler gerçekten dünya ve âhirette lanetlenmişlerdir ve onlara çok büyük bir azap vardır.” (Nur, 24-22)
Şimdi sormak istiyorum, geçmişten gelen kültürümüz ve mensubu olduğumuz din bunları söylerken, mantık süzgecimizden geçirdiğimizde beynimiz de tüm bunları onaylarken gerçekten de hala, amaca giden her yol mubah mıdır?