Yaşamı sürdürmenin en etkin aracıdır bilinç. Etrafımızda olan gerçekliklerin farkında olmaktır. Farkında olduğumuz gerçekliklerin durumuna göre biçimlendirmektir yaşantılarımızı. Bilincimizi gerçeklerle harmanlayıp olgunlaştırdığımızda düşünme gücünün mahsulü akıl belirir bedenimizde. Kullanabildiğimiz sürece, kendi hâkimiyetimizin meyvelerini toplarız hayat boyu.
Yani, etrafımızda olan biteni fark edip bir bilinç dâhilinde yaşamayı kendimiz seçeriz. Eğer tercihimiz aksi yöndeyse, etrafımızı umursamıyorsak bir hipnozu yaşıyoruzdur.
Zaten, içinde yaşadığımız toplum, kültürü, gelenek ve görenekleri, inanç sistemi, ve değer yargılarıyla bizleri hipnozda yaşatacak bir sürü unsuru içinde barındıran bir yapıya sahiptir.
“Sorma yap!” mantalitesi ile hareket eden, sormaktan, soruşturmaktan, araştırmaktan yoksun yetişen, içe dönük insanlar topluluğu olduğumuz gerçeği, günümüzde kabul edilmesi gereken bir realitedir. Ve daha çocuk yaştan itibaren işlemeye başlayan bir sistemin dişlilerine takılan “Anne baba ne derse doğrudur, nedenini sorma, sadece yap!” komutu da bu durumun en bariz kanıtıdır aslında.
Zihnimiz, zaman içinde bulunduğu duruma çok kolay alışır. Dolayısıyla zihnimizi, otomatiğe aldıkça hipnoz ortamına geçiş yapmaya başlarız. Hipnoz ortamına alıştıkça ruhen ve bedenen rahatlarız. Sonra bu durumdan daha çok hoşlanır, daha çok gevşer, daha çok rahatlarız. Düşünce gücümüzü yitirdikçe reflekslerimiz zayıflar, etraftan gelen uyarılara tepkimiz azalır. Dolayısıyla yavaş yavaş hayal dünyasına geçiş yapmaya başlarız. İşte tam da bu noktada gerçek ve hayal birbirine karışır. Ve bir süre sonra, bilinçaltımızda gerçekler ile hayaller aynı şekilde kodlanmaya başlar.
Tembellik gibi bir şeydir bu yaşanan. Zihin ne kadar az çalışırsa kişi o kadar sorunsuz, sorumluluk(suz) bir hayat sürer. Bu, daha rahat bir yaşamdır ve zamanla kanıksanan bu tembellik, bir hipnozun esiri eder biz insanları. Hazır ve yorulmadan yaşamak.
Kendi gerçekliğini yitiren bir insan; yaşadığı, ona sunulan hayatı gerçek hayat sanır bir süre sonra. Dolayısıyla kendisine saygısını kaybeder önce. Gerçeğin ne olduğunu karıştırdığı için halüsinasyonlar görmeye başlar. Tıpkı hipnozdaki bir insana verilen telkinlerle gerçekte var olan bir olayın unutturulup yok saydırılması gibi… Aldığı telkin doğrultusunda, görmek istediğini görür ve yaşar. Diğerlerini yok sayar.
Dünyamızda yaşayan birçok insanın, onca olumsuzluğu görmeyip yok sayması da bu duruma en büyük örnektir aslında. Bilmem siz ne hissediyorsunuz ama ben, bir hipnoz seansındaki güçlü bir telkini yaşayan binlerce insanla yaşadığımızı düşününce ürperiyorum…
Oysa bizler görsek de görmesek de; istesek de istemesek de; kabul etsek de etmesek de gerçek neyse odur. Kişiden kişiye, sana, bana, ona göre değişmez. Çünkü gerçek, tektir.
Bir hipnozu yaşayan tüm insanların, bir gün bu hayal dünyasından çıkması umuduyla…