Uzakdoğu’da kaplanların kovaladığı bir zen ustası, bir uçurumun kenarına kadar gelir. Kaplanlar, hemen arkasındadır ve yetişmek üzerelerdir. Usta, uçurumun kenarından aşağıya sarkan bir sarmaşık görür ve hemen ona tutunarak aşağı sarkar. Fakat aşağıda da başka bir kaplan olduğunu fark eder. O sırada tutunduğu sarmaşığın kökünü iki kır faresi kemirmektedir.
Usta o esnada çok güzel, kıpkırmızı bir dağ çileği görür. Uzanarak onu alır ve yer. Hayatında yediği en güzel ve en lezzetli çilek olduğunu düşünür.
Zen ustası, en tehlikeli ve ölümcül anda bile şimdiyi yaşamaktadır. O ana yoğunlaştığı için o ana ait her şeyi fark edebilmiştir.
Geçmiş, gelecek ve içinde bulunduğumuz anı sembolize eden bu küçük hikâye aslında bize çok büyük bir hayat dersi de vermektedir.
Hayat, bize sürekli kaplan görünümlü çetrefil olayları aşmamız için mücadele verdirirken, çilek tadında hoş anlar yaşatarak güzel imkânlar ve mutluluklar da sunar.
Ânı yaşayan insanlar, bu çilek tadındaki mutlulukta olduğu gibi hayatın onlara sunduğu güzelliklerin de farkına varıp hayatlarının tadını çıkarırken, diğerleri başlarına gelmiş ya da gelebilecek olaylar için endişe ederler. Etraflarındaki güzellikleri ve onlara sunulan fırsatları görüp değerlendiremezler. Bu da belki onlara açılabilecek yeni kapıları, sunulacak yeni imkânları görememelerine sebep olur ve böylece kendilerini bekleyen sona razı olarak yaşamaya devam ederler.
Hz. Mevlana “İnsan duygu ve düşüncelerle düğümlenmiş gibidir. Ne zaman kişi geçmiş ve gelecek düşüncesinden kurtulursa O zaman bütün düğümler çözülür gider, kişi de bu âlemde huzûra erer.” (Mesnevî c.2, s.187) derken de aslında aynı konuya temas etmemiş midir?..
***
“Bilge ol, süz şarabı damla damla,
bu kısa ömürde bel bağlama boş umutlara.
Daha biz konuşurken bile geçip gitmiş olacak kıskanç zaman:
Yaşa doya doya gününü, olabildiğince az güven yarınına!”
Diyen Helenistik Dönemin lirik şairi Epikurist Horatius (MÖ.65 yılı); Günün tadını çıkarmak, günü doya doya yaşamak olarak nitelendirebileceğimiz CARPE DİEM sözüyle az ama öz bir biçimde ifade etmiştir yukarıda bahsettiğim düşünceleri.
Ölüm gerçeğinin farkında olarak, her geçen saniyenin, dakikanın… kısacası zamanın hoyratça harcanmaması noktasında, hayatın yarına ertelenemeyecek kadar kısa olduğunu vurgulamak istemiştir bu sözle Horatius bize.
***
Bizim için en zor anlarda bile neyin doğru neyin güzel olduğuna yoğunlaşmalıyız belki de. Böylece içinde bulunduğumuz anı yaşama gücümüzü artırabiliriz.
Başarılı ve mutlu bir insan, geçmişe dair endişelerini içinde bulunduğu ana taşımaz, gelecek korkusu yoktur. Çünkü anı en güçlü ve olması gerektiği gibi yaşamaktadır o sırada.
Mutluluğu, iyiliği, güzelliği tanımayan, bilmeyen insanlar; geçmiş ve gelecek için harcadıkları enerjiyi öyle bilinçsizce tüketmişlerdir ki şimdiyi yaşamak için artık güç bulamazlar.
Oysa insan, içinde bulunduğu anın kıymetini biliyorsa; mutludur ve başarılıdır. Çünkü H.Cibran’ın da dediği gibi “Hayat geriye adım atmaz, dünle ilgilenmez. Hiçbir gün doğuşu bizi gün batışının bıraktığı yerde bulamaz.”
Çağlar öncesinde keşfedilen bir düşünce, tarihin değişik dönemlerinde değişik ifadelerle zuhur etmiş, hayatımıza girmiş ama hâlâ ısrarla yapmakta zorlandığımız bir davranış haline gelmiş Carpe Diem.