Çocuk Olmak…

Bir elma şekeri kadar kırmızı ve tatlı, masal dünyasında yaşamak kadar mucizelerle dolu, yerken lezzetine varamadığımız, bittikten sonra tadı damağımızda kalan çilekli dondurma lezzetinde bir şeydi galiba çocuk olmak…

Ana kucağının her derde derman sıcaklığı, babanın dağlar kadar güven veren varlığı, kardeşlerin bir aradayken tatlı münakaşalarının, zor bir durumda dosta düşmana karşı kenetlendiği, kurşun askerlerin savunduğu bir kalede yaşamaktı…

En sevdiğimiz masal kahramanlarımızın gerçek hayatımıza sık sık uğradığı o günlerde, oyuncakçı vitrininde gördüğümüz; bazen bir bez bebek, bazen oyuncak bir arabayı satın aldırana kadar çektiğimiz sıkıntılardan öte geçmeyen; kimi zaman mahzun bir bakış,  derin bir iç çekiş, birkaç damla gözyaşıyla, evladına dayanamayan anne babalarımıza karşı kazandığımız zaferle, elde ettiğimiz isteklerin, tadına doyum olmaz mutluluğuydu çocuk olmak…

Mahalledeki bütün çocukların toplanıp, yakan top, can almaca, istop, saklambaç, körebe … oynadığı sanal olmayan, gerçek bir dünyada; sevgilerin, dostlukların kardeşliklerin pekiştiği sımsıcak duygularla hissedilebilen gerçek ve samimi paylaşımlardı…

İçinde yaşanılan mavi gezegenden öte, kurulan bambaşka bir dünya içindeki bazen mavi, bazen pembe bazen rengârenk ama farklı bir dünyanın mensubu olmak değil miydi çocuk olmak ?…

Bayramlarda, mahallede kapı kapı dolaşıp, el öpüp naylon poşetin içine toplanan şeker ve çikolataları bir oturuşta yiyip, hediye edilen mendillerle ağzını yüzünü silip, akşam ağrıyan karınları annelere ovalatmanın bile bir keyfe dönüşmesiydi… Her güzel şey gibi değeri,  yıllar sonra anlaşılacak olsa da damaklarda kalacak bir tattı çocuk olmak.

Şimdiki çocukların dünyaları değişmiş gibi görünse de, çocukluk, hep özel kalacak bir dönem olacaktır hayatlarında. Oyunları, oyuncakları, masal kahramanları farklı da olsa, onlar da kendi dünyalarını kendi hayalleri doğrultusunda kuracaklardır… Bizimle aynı tadı alamayacaklar belki çocukluklarından ama her şeye rağmen çocuk olmanın ayrıcalığını hissedebilecekler belki bizler gibi yıllar sonra, kendi tadında.

Evet, şimdi fark edebiliyoruz: Binlerce uçan balonumuzun, her gün birini patlatmışız meğer… Artık ellerimizde, anılarla dolu albümlerden başka, kalan hiç bir şey yok… Patlayan her bir balonla, fark etmeden tükettiğimiz, meğer çocukluğumuzmuş.

Bundan sonra, içimizdeki çocuğu yaşatmalıyız artık. Yaşama sevincimizi; içimizdeki çocuğun büyümesine fırsat vermeden, hep canlı, heyecanlı, hayat dolu kılarak… Elini bir kez bıraktığımızda haylaz bir çocuk edasıyla kaçmasına müsaade etmeden; hayata, o yıllara ait aynı gözlüklerle bakmaya çalışarak.

Dilerim; içinizdeki çocuk, her daim çocuk kalsın ve hiç büyümesin…

Bir yorum

  1. Çelebi Kaptan

    Çocukluğumu bir kez daha yaşadım sayenizde ve şu an uyuyan oğullarıma uyandıkları zaman bu güzel yazıyı okumalarını ve biz büyüklerle empati kurmalarını tavsiye edeceğim İyi bayramlar olsun

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir