“Cogito ergo sum”
“Bir gün bir tiyatronun kulisinde yangın çıktı. Palyaço, sahneye çıkıp seyircileri uyardı. İzleyiciler, bunun bir şaka olduğunu sandı, bir alkış koptu; palyaço yine aynı şeyi tekrarladı; alkışlar daha da arttı. Bana sorarsanız dünya böyle sona erecek; Her şeyin bir şakadan ibaret olduğunu sanan cin fikirli tiplerin tezahüratları eşliğinde.”
(Ya/ Ya Da, 1843, Kierkegaard)
İlkokuldan üniversiteye kadar, eğitim-öğretim hayatımızın en önemli çağlarında genellikle felsefe dersi ya yoktur ya da yok denecek kadar azdır. Oysa eğitim hayatının büyük bir kısmında olmalıdır diye düşünürüm ben hep.
Neden mi?…
Çünkü bir düşünce bilimi olan felsefe; daha biz doğmadan genetik yapımıza kodlanmıştır zaten. İnsanların doğasında olan bu düşünce bilimi yalnızca disiplinli bir şekilde yönlendirilmeye ihtiyaç duyar. Bilir ki merak etmeden, düşünmeden, sormadan, yaşayamaz beşer. Ve bu sebeple vardır felsefe; insanlara doğru düşünmeyi öğretmek için… İnsanların, çevrelerinde olup bitene daha duyarlı olmasını, düşünerek sorular sormasını, yorum yapmasını sağlayarak doğruyu bulmasını sağlamak için…
Yeryüzündeki bütün cevaplara sahip olmadığımız gibi tüm soruları da bilemeyiz elbet. “Düşünüyorum, öyleyse varım.” diyen Descartes’ın bu sözünü duyduğum çocukluk yıllarımdan beri hatta belki daha da öncesinden itibaren; ben de varım!
Çünkü düşünüyorum,
Okuyorum,
Araştırıyorum,
Soruyorum, sorguluyorum,
Aklın, ilmin ve felsefenin ışığında yol alıyorum.
Ve Kierkegaard’ın anlattığı insanlar gibi herhangi bir konuda beni uyaran bir palyaço bile olsa önce durup düşünüyorum, beyin süzgecimden geçiriyorum, ölçüp biçip tartıyor sonra karar veriyorum. Her şeyin şakadan ibaret olmadığını bilip boş tezahüratlar yapmamaya çalışıyorum.
Hayatımı bir uyurgezer gibi geçirmek ürkütücü geliyor bana. Uyurken, yürüdüğüm yolda kaybettiklerimi fark edemeyeceğim gibi kazandıklarımın da farkında olamayacağımı biliyorum zira.
Ünlü felsefeci ve teolog Kierkegaard, birçok insanı işler durumda uyurgezerler olarak nitelerken bu insanların gözlerini açmak istemeyişinin altında çok geçerli sebepler olduğunu ileri sürer. Ama en kötüsü de der “ Bir gün bu uykunun perdelediği gerçek karmaşa ve umutsuzluğa uyanmaktır.”
Bir gün, Kierkegaard’ın dediği; uykunun perdelediği gerçek karmaşa ve umutsuzluğa uyanmak zorunda kalmayacağımız hep uyanık olduğumuz günleri yaşayacağımız bir dünyada yaşayabilmek ümidiyle…
Düşünün ve hep öyle var olun!