En Son Ne Zaman Kütüphaneye Gittiniz ?…

En son ne zaman bir kütüphaneye gittiniz?… Ne zaman ödünç bir kitap aldınız ve belirli bir sürede okuyup onu iade etmek için acele ettiniz?…Hatta okuduğunuz kitabı teslim tarihine kadar bitirebilmek bahanesiyle hızlı okudunuz?… Kütüphane üye kartınız var mı?…

Az okuyan bir toplumuz, açık yüreklilikle bu itirafı yapalım ve açık konuşalım… Evet, çoğu zaman bir takım bahanelerin ardına sığınmayı çok iyi başarabilen bir toplum olduk. Gerçekleri maskelemeyi, birçok şeyden iyi başarıyoruz ne yazık ki. Neden mi böyle söylüyorum?…

Birçok kişinin, ülkemizdeki kitap fiyatlarının pahalılığından yakınıp “Okuyamıyorum, çünkü kitaba ayıracak param yok!”  dediğini duymuşsunuzdur. Sizi bilmem, ama ben çok duydum…  -Her hafta bilmem kaç paket sigaraya verecek para bulabilen ama kitaba harcayacak parası olmayanlar vb. hariç- peki, anlayışla karşılıyorum… Ama okumak isteyenler gerçekten isteyip de mi okuyamıyor yoksa sözün gelişi mi?…

Şimdi hemen yazımın ilk cümlelerine dönmek istiyorum. Özellikle, bu şikâyette bulunan kaç kişinin kütüphane üyelik kartı olduğunu çok merak ediyorum. Hatta bölgelerindeki kütüphaneye hiç gidip gitmediklerini de merak ediyorum. Amacım bir suçlu bulmak değil ama kanayan bir yaraya merhem olabilmek ve zararın neresinden dönersek kârdır diyebilmek.

Öncelikle, ülkemizdeki kütüphanelerin faal olarak hizmet verememelerinin nedeninin kütüphanelerin kendini iyi tanıtamamasından mı, yoksa insanlarımızın ilgi göstermemesinden mi kaynaklandığının iyice araştırılıp değerlendirilmesi gerekiyor kanaatindeyim.

Zira herkesin elinde bir kitapla dolaştığı Avrupa’da insanların alım gücünün yüksek olduğu düşünüldüğünde; kütüphanelerin hiç faaliyet göstermemesi, işlevlerini asgari seviyede yürütmesi gerekirken; kütüphanelerin dolu dolu ödünç kitap vererek çalıştığını ve aynı zamanda da büyük kitap satış merkezlerinin de aynı şekilde ağzına kadar dolu olduğunu, müthiş hareketli bir kitap piyasası olduğunu görerek, insanlık adına mutlu oluyor, ülkemizde de böyle olmasını ümit ediyorum.

Avrupa’da kütüphanelerin çok faal olma nedenlerini merak ederek araştırırken fark ediyorum ki; her kütüphane senelik faaliyet planını bir önceki seneden hazırlayıp yeni senede insanlara sunuyor. Herkes o sene hangi kütüphanede hangi etkinliklerin olduğunu sene başından biliyor. Hatta katılacakları faaliyetleri ajandalarına önceden yazıyorlar. Bu kütüphaneye gitmek için bir alışkanlık vesilesi oluyor tabii…

Küçüklere, gençlere ve büyüklere yönelik faaliyetlerde neler yok ki… Küçük yaşta çocukları kitaplarla tanıştırıp sevdirmek için kütüphanede masal okuma etkinlikleri, oyunla el becerilerini geliştirecek etkinlikler, rontlar vb. faaliyetlerin düzenli bir şekilde yürütüldüğünü görüyorum. Bu işin müdavimi olan küçücük çocuklar ve onların kütüphaneye giderken gözlerindeki pırıltıyı görüyorum.

Gençlere yönelik konuklar, okuma günleri, sadece kitap değil bilgisayar, film, müzik gibi alternatif güncel CD, DVD ödünç  alabilme imkânları… Yine büyüklerin ve gençlerin ilgilerini çekecek yazarların davet edildiği, kitap okuma ve sohbet etkinlikleri… Bunlar, şu anda aklıma gelenler… Tüm bu faaliyetler hazırlanan bir yıllık kitapçık içinde yerini alırken, etkinlik dönemleri yaklaştıkça el ilanları, afişler vb. sosyal iletişim ağlarından reklam ve tanıtım yaparak her bölgedeki kütüphaneye insanlar toplanmaya çalışılıyor. Her yıl bunun için planlamalar yapılıyor ve insanların ihtiyaçlarına yönelik yenilenen kütüphanelerle onlara en konforlu hizmetler veriliyor. Hatta kütüphane kartı olanların bazı kültür sanat etkinliklerine daha ucuz bilet alma gibi ayrıcalıklara bile sahip olduklarını biliyorum. En son çıkan, en yeni kitaplara bile kütüphanelerden ulaşabiliyor, böylece para verip satın almak istemeyenler kitaplarını kütüphaneden alıp okuyabiliyor.

Ancak en önemlisi; kütüphane alışkanlığının çocuklara, gerçekten küçücük yaşlarda kazandırılıyor olması. Toplu taşıma araçlarına bindiğinizde elinizde bir kitap okumuyorsanız etrafınızdaki herkes okurken psikolojik olarak rahatsızlık hissediyor, bir sonraki sefer mutlaka siz de bir şeyler okumak için çabalıyorsunuz. Bunu da ya satın alarak ya da kütüphaneden temin ederek yapıyorsunuz.

Hayatın her aşamasındaki işlerde olduğu gibi okumak da bir etkileşim, aynı zamanda bir arz talep meselesidir. Hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Okumanın yaşı olmadığı gibi okuma alışkanlığı kazanmanın da yaşı yoktur. Önemli olan imkânlarımızı iyi bilmek, bilgiye; nereden, nasıl ulaşacağımızı da öğrenebilmek ama en önemlisi de sanırım İSTEMEK…

Tüm kütüphanelerimizin dolu dolu olması temennisiyle…

Bir yorum

  1. Çelebi Kaptan

    Değindiğiniz bu konuda fikirlerinizi destekliyor ve eğitimin önce büyüklerden başlanması gerekliliğini düşünüyorum. Ancak bu metodun çok olumlu sonuç vermeyeceğini düşünerek, küçüklerin eğitilmesiyle ailelerinin eğitmelerini sağlamanın daha işlevsel olacağı kanaatindeyim.
    Türkiye de sizin de bahsettiğiniz gibi, kitapların çok pahallı olduğundan şikayet edilir . Bu şikayetlerin samimiyetsiz olduğunu, belirttiğiniz gibi kütüphane ziyaretlerinin azlığından anlayabiliyoruz Fakat, onu da bırakalım toplumun kendisini doğru ifade edemeyişinden, okuma eksikliğini anlıyor ve bu durumun ne yazık ki toplumun okumadığının belgesi olarak her türlü bahanenin üstünde olduğunu görmüyoruz .
    İnsanı bilgisayara , bilgiyi de bilgisayar programına benzetirsek , programı yüklenmemiş bir bilgisayarın hesap makinası olarak bile kullanılamayacağını düşünerek Bilgisiz insanın neye yarayacağını herkesin kendisine sormasını öneriyorum .
    Saygı ve sevgilerimle

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir