Bazen akışına bırakmak gerek her şeyi…
Üstüne titredikçe hassas olur, kırılgan olur, daha çok yorar sizi çünkü…
Her şeye rağmen sevip, hoş görmek gerek yaşadıklarımızı… Kaderi suçlamaktan da vaz geçmek gerek, alnımızda yazan onun suçu değil;. İpler, her daim elimizde bunu bilmek gerek.
Gülmemiz gerekiyorsa kahkaha atmak… Üzgünsek, tebessüm etmek. Neşemize de kederimize de kimsenin dokunmasına müsaade etmemek gerek. Hepsini sindirip kendi içimizde özümsemek gerek.
Soluduğumuz havanın kıymetini bilmek için tutup nefesimizi, çok sürmeden anlamak gerek hayatın kıymetini…
Sevmediğiniz insana bile gülümsemek gerek… Her derde devadır zira tebessüm…
Çok beğendiğimiz bir eşyayı alamadığımızda üzülmeyip, yiyecek bir lokma bulamayan insana alacağımız bir ekmeğe sevinmek gerek…
Çok çalıştığımız gün şikâyet etmeyip, her gün akşama kadar dolaşıp iş bulamayan insanın ayaklarına inen karasuları düşünüp; halimize şükretmek gerek.
Basit bir hastalığı, felaket gibi algılayıp etrafımızı telaşa verirken, sonunu bile bile tedavisi olmayan hastalıklarla mücadele eden insanları düşünüp, hatta onları ziyaret etmek gerek… “Yaşamak ne güzelmiş her şeye rağmen” demenin en büyük çaresidir belki bu.
Bazen durup bekleyip, susup hatta konuşmamak… Susmanın erdem olduğunu bilerek etrafımızdaki insanların anlattıklarına kulak vermek gerek.
Kulak verip de sıkıntının, derdin yalnızca bizde olmadığını duyup, görüp, bilmek gerek.
Haklıyken bile bazen itiraz etmeyip, dönüp dolaşıp hakkın yerini bulabildiğini görüp en olmaz şeylerin bile olabileceğine inancımızı tazelemek gerek bazen…
Dünyada var olan tüm sıkıntılara “üç maymun”u oynamak belki …
Hayır, vurdumduymaz olmak değil ama boş vermek bazen… Boş verip beynimizin, benliğimizin, bedenimizin nefes almasına bir anlık da olsa müsaade etmek gerek…
Sonra kaldığımız yerden nasılsa devam edeceğiz hayata…
Ama bazen küçük es’ler vermek gerek bu hayatta.
Kıymetini daha iyi anlayabilmek için elimizdekilerin, mutlu olmayı öğrenebilmek, daha sağlıklı olabilmek için belki…
Belki Mevlana’nın gözlüğünden bakabilmek, belki Nasrettin Hoca gibi espriyle karışık zekice mesajlar verebilmek gerek hem kendimize hem etrafımızdaki insanlara… Görmezden gelmek gerek bazen olanları, hiç olmamış gibi…
Evet, evet… Bazen de boş vermek gerek umarsızca kimseyi dinlemeden sadece içinden geldiğince davranıp; tüm kötülüklere, karanlıklara, sıkıntılara, kederlere inat, meşale yakmak gerek aydınlığa…
Hayal olsa bile yaşananlar, kurmak gerek bazen mutlu olmak için…