“… Diğer iki maç kavgasız ve olaysız şekilde son buldu…”
Bu sabah radyomu açtığımda; benim duyduğum ilk, spor spikerinin de söylediği son cümle buydu. Bu cümle, bilmem size ne ifade etti ama bana fanatizmin hat safhada yaşandığı ülkem ve insanıyla ilgili çok şey düşündürdü …
Zira “Olaysız biten maçlar bu yönüyle haber niteliği taşıyacak kadar olay haline gelmişse bu ülkede, bir yerde bir sorun var demektir” dedim kendi kendime.
Toplumca her şeyi uçlarda yaşayan bir milletiz. Sevgiyi, aşkı, düşmanlığı, şiddeti, beğenmeyi, beğenmemeyi… Aslında bunu heyecanlı yapımıza vermek istiyorum. Ancak bu heyecanın haddinden fazla olması, kabına sığmaması hali, endişe verici bir hal alması, çığ gibi büyüyerek artan bir grafikle karşımıza çıkması, hepimizin şapkamızı önümüze koyup düşünme vaktinin gelmiş de geçiyor olduğunun habercisidir bence.
“Bir görüşe, örgüte, topluluğa veya kişiye başka hiçbir gerçeği görmezcesine, eleştiri kabul etmeksizin, hoşgörüsüzce bağlanmak fanatizmdir. Toplumlarda ve kişilerde fanatizm, psikolojik olduğu kadar sosyolojik bir izahı da gerektirir.” diyor tanımda.
“Fanatizm kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir konuya sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir.” diyor bir diğeri…
‘’Kişi eğer eleştiriye dayanamıyorsa ve tepki gösteriyorsa bu bağımlılık fanatizmdir. Eleştiriyi kabul etmese bile dinleyebiliyor ve tepki vermiyorsa fanatizm söz konusu değildir. Dolayısıyla bir şeyi heyecanlı ve coşkulu halde sevmek, onu desteklemek eleştiriye açık olmak şartı ile fanatizm olamaz ancak burada şunu unutmayalım ki hakaret içeren eleştirilere tepki göstermek ayrı bir konudur.’’ diyor uzmanlar.
Burada benim dikkatimi çeken iki önemli unsur var. Birincisi fanatik diye nitelendirilen kişinin toplumun normlarını hiçe sayacak derecede göz ardı etmesi, eleştiri kabul etmemesi yani kişinin bencilliği; İkincisi de eleştiriyi dinleyip hakaret içeren tepkiler göstermesi.
Bugün, toplumun hemen hemen her kesiminde özellikle futbolda, siyasette, sanatta… sıklıkla tanık olduğumuz bu tür davranışları hemen hemen hepimizin gözlemlediği düşünülürse, ülkemizin dört bir yanında yaşanan bu durumun fazlalığı vahamet verici değil de nedir? dedirtiyor insana.
Sahalarda bağırıp çağıran ve küfreden taraftarlar, izledikleri spor müsabakalarında deşarj olduklarını ve bu psikolojik boşalımın sosyal hayatlarındaki stresi azalttığını iddia ettiği bir toplumda herhangi bir zaman ve mekânda taşkınlık gösteren bireylerin sosyal hayatında saldırgan tavırlarının azaldığı bence hiçbir zaman söylenemez. Müsabaka sonrası yaşanan bir sürü adli olay bunun en güzel kanıtı olsa gerek. Aksine kişiler daha da agresifleşerek hayat tarzlarına dönüştürdükleri bu agresif tavırlarıyla toplumda daha çok huzursuzluk çıkarmaya devam ediyorlar.
Sevdiğini “Ya benimsin ya toprağın!” diyecek kadar fanatik seven hatta öldürebilen insanların yaşadığı bir toplumdan bahsediyoruz.
Keza farklı şekillerde, siyaset arenasındaki politikacılara da tanık oluyoruz. Mensubu olduğu partinin üyesi doğru da yapsa yanlış da yapsa körü körüne kabul ettiği/ kabul etmediği fikirlerin arkasında duran, karşı parti mensubuna laf atan, tartışan, küfreden siyasiler de ne yazık ki yadsınamayacak kadar çok artık toplumumuzda.
Yine sanat dünyasında her yazdığı roman, her sahnelediği eser ya da oynadığı film çok güzel olarak nitelendirilen kişiler var. O kişi ya da kişilere duyulan aşırı hayranlık, fanatizm boyutuna ulaştığında ne yapsa, yanlış da olsa beğeni duyulan insanlar da bir o kadar çok değil mi? Söz konusu beğenilen kişiyle ilgili gözü kapalı sizinle tartışacak insanlar değil midir bunlar?
Ne yazık ki sayıları her alanda gittikçe artan bu fanatik insanlar, toplumsal sorun boyutunda değerlendirilmesi gereken vakalar durumuna gelmiştir. Şimdi önemli olan bunun üstesinden elbirliği ile gelebilmektir. Bunun için bilgili, bilinçli, sağlıklı nesiller yetiştirebilen ailelerin ve eğitim kurumlarının sayıca artması gerekir. Zira “Ağaç, yaş iken eğilir.”