GDO

“Çikolata-bisküvi sektörünün en büyük iki firmasına da mal veren ithalatçı şirket, Çin’den 110 ton buğday glüteni getirdi. Ürün, Ankara ve Bursa’daki laboratuvarlarda test edildi “GDO’ ludur” dendi. Şirket itiraz etti, İstanbul’daki üçüncü laboratuvar “GDO’ suzdur” dedi ve o ürün bisküvilerin içine girdi

SABAH’ın gündeme getirdiği ‘GDO’lu çikolata kimin’ sorusu karşısında üretici şirketlerden bir açıklama yapılmazken, konuyla ilgili ortaya çıkan yeni belgeler skandalın bebek bisküvilerine kadar uzandığını gösterdi.” 2011/ Sabah Gazetesi

Görüldüğü üzere GDO’ nun yasak olduğu bir dönemde de bu risk vardı, içinde GDO bulunduran bebek mamaları ile ilgili konunun gündeme geldiği şu günlerde de, belki yarın da bu riski ve beraberindeki endişeyi hep taşıyacağız ülkemizde.

Ürpererek okuduğum bir haberde yine şunlar yazıyordu. “Genetiği değiştirilmiş ürünlerin denetlenmesi gerektiğini belirten Onkoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Yavuz Dizdar, deneylerde GDO’lu yem yiyen farelerde farklı tümörler görüldüğünü söyledi. Dizdar, beslenmenin ölçütünün doğallık olduğunu anlattı.

Yrd. Doç. Dr. Dizdar, doğal ürünlerin tercih edilmesi gerektiğini belirterek, uzun raf ömürlü ürünlere dikkat edilmesi gerektiğini bildirdi.”

Demek ki genetiği değiştirilmiş bu ürünler göz göre göre ölüme açık bir davet, kanser hastalığına verilen açık bir çek mahiyetiyle yaşama hakkımızı elimizden alacak olan bir mukavele özelliği taşıyor.

Demek ki; kendimizi göz göre göre ateşe atmak da ısrarcı oluyoruz…

Demek ki; ölüme meydan okuyacak kadar gözümüz kara…

Ya da

Maddi çıkarlar, insan sağlığından ve hayatından daha önemli bu dünyada…

Mesele Türkiye ya da Avrupa meselesi değil. Mesele çok ciddi, hayat memat meselesi aslında…

Bu konuyu araştırırken aklıma takılan GDO’lu ürünlerin satışına en önce izin veren ABD ve bunun gibi ülkeler oldu. Nasıl oluyor da insanlar göz göre göre ölümcül gıdaları teşvik edip insanlara zarar vermek isteyebiliyordu?

Para, tamam ama bu kadar basit ve ucuz olmamalıydı insan hayatı… Aklıma Dan Brown’un son romanının senaryosunu  getirdi bu yaşananlar. Dünya üzerinde artan insan popülasyonuna karşı toplu ölümleri destekleyen bir kurgunun gerçek olma ihtimalini sorguladı beynim…

Bir yanım “Hayır… bu mümkün değil” derken diğer yanım da “Dünyada yaşanan olayları, dönen entrikaları unutma “ diyordu. “Sen inanmak istemesen de bazı şeyleri tahayyül bile etmen imkânsız” diyordu… Hep dediğimiz bir laf var ya “Acımasız, hain bir dünya…” Oysa acımasız olan da hain olan da dünya değil insanlar aslında…

Zira akıl kârı olmayan bu tür işlemlerin dünya üzerinde teşvik görmesi, desteklenmesi, insan havsalasının yorumlayamayacağı kadar manasızken; yeryüzünde yaşayan insanların ekonomik, sosyal ve siyasal menfaatlerinin, insanlığın üzerinde yer alması kabullenilemez bir durumdur.

Mesele sadece GDO değil bu ve bu tür konularda mesele vicdan meselesidir aslında… Kendinizin yemediği, yakınlarınıza yedirmediğiniz bu genetiği değiştirilmiş ürünleri neden başka insanlara yedirmek istiyor olabilir ki insan? Bunun için uğraşlar verip, bu tür ürünlerin üretilmesi neden teşvik edilebilir?

Üstelik minicik bebeklere bu tür sağlıksız ve büyük risk taşıyan ürünlerin yedirilmesi kadar acziyetimizi ortaya koyan başka ne olabilir? …

Bu bizim ayıbımız. Kendi hayatımızdan öte; yavrularımızın hayatları konusunda bu kadar tedirginliği bir anneye bir babaya yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yok.

Acilen en ufak bir şüpheye mahal vermeyecek tedbirlerin alınıp insan sağlığına böylesine doğrudan etki eden ürünlerin denetimlerinin çok disiplinli ve sık yapılması hususunda önlemler alınması gerekir kanaatindeyim. Kamuoyunda oluşan kaygının, güvensizliğin bir an önce giderilerek, satın alınan gıda ürünlerinin sağlıklı olduğuna dair itimadın yeniden inşa edilmesi lazım.

Hangi şartlarda olursa olsun, düşük miktarda da olsa GDO, bir insanın yavaş yavaş zehirlenmesi demektir. Çevre, ekoloji, biyo çeşitlilik, insan ve hayvan sağlığını koruma mücadelesine hem kendimiz hem de çocuklarımız için GDO ile mücadeleye destek vermeli; mümbit topraklara sahip bu cennet vatanda doğal yollardan üretilen ürünlerin teşvik edilmesi, çiftçimize daha çok destek olunması sağlanmalıdır. Bu konuda daha çok insanımız bilgilendirilerek bilinçlendirilmelidir.

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir