GERİSİ TEFERRUAT

Şekilci yaşantılar sürdürdüğümüz şu fani dünyada, önemsenmesi gereken konular ve önemsenmemesi gerekenler diye bir liste yapsak ilk sıraya ne yazarsınız, kaç maddelik bir liste yaparsınız bilmem hiç düşündünüz mü?

Ben, zaman zaman düşünürüm bu konuyu ve listemin başına her zaman “insanlık” yazarım. İyi bir insan olmak, iyi insanlar yetiştirebilmek, davranışlarımla elimden geldiğince doğru mesajlar verebilmek… Bunu ne kadar başarabildiğimi bilemesem de hep bunun mücadelesini vermeye çalıştım bu güne kadarki yaşantımda. Çünkü ben böyle yetiştim, böyle öğrendim büyüklerimden. Sevmeyi, saymayı, dürüst olmayı, merhametli olmayı, hoşgörüyü, tevazuyu ve haklıysam hakkımı başkalarına zarar vermeden aramayı öğrendim, birçoğunuz gibi.

Ama gelin görün ki devir değişti, artık sen de değişmelisin diyor insanlar… 20. yy. bitti, 21. yy’ın kuralları hâkim günümüz toplumunda.

“Yani” diyorum “40 yıllık alışkanlıklarımdan, doğru bildiklerimden mi vaz geçirmek istiyorsunuz beni? Taviz mi vereyim bunca yıllık yaşam felsefemden?”

“Ooo böyle devam edersen ezilirsin, üzülürsün, ayakta kalamazsın bu hayatta!”… diyorlar.

“E peki ben taviz verirsem, sen verirsen, herkes aynı olursa tornadan çıkmış gibi nasıl bir dünya olur yaşanan?” diye soramadan daha etrafımda çoktan, bu Fordist üretim sonucu türeyen insanların sayısının giderek arttığını görüyorum.

Asıl kuşak çatışması toplumumuzun yozlaşan, hem Batı’yı hem Doğu’yu anladığını sanıp anlamayan, ne Batılı ne Doğulu olamayıp arafta kalan bir millete dönüşmemizle alakalı aslında. Okumuş insanla okumamış insanın dünyaya bakışının bu kadar yakın olduğu bir zaman dilimimiz daha var mıydı bilemiyorum ama yaşadığımız olaylara bakınca; eğitimli ve eğitimsiz insanların aynı dar pencereden bakıyor olduklarını görmekten duyduğum hicabı, bir o kadar da üzüntüyü tarif edecek kelime bulamıyorum.

İnsanlar, bir mengeneyle sıkıştırılmışçasına aynı dar çerçeveden bakıyor hayata. Bütün renkler tükenmiş, yalnızca siyah ve beyaz hâkim sanki etrafta. Nasıl bu kadar renkkörü olabiliyorlar, aklım almıyor doğrusu.

“Başarı, ayrıntıda gizlidir.” deniliyor ya, biz gereksiz ayrıntılara takılıyor, asıl meseleleri kaçırıyoruz. Zannediyoruz ki -asıl meseleyi daha anlayamamışken- yakaladığımız ayrıntılar bizi başarıya taşıyacak. Oysaki farkında değiliz, resmin bütününü görmeden parçasını yorumlamanın mümkün olmadığını.

İnsanların ne giydiğiyle değil, ne düşündüğüyle ilgilensek mesela… Cebindeki para yerine aklındaki orijinal fikirleri merak etsek… Zenginin, ünlünün nerde, ne zaman, kiminle ne yaptığını takip etmek yerine, aç açık, çoluğuna çocuğuna zor bakan dar gelirli komşumuzu takip etsek. Onu incitmeden, kırmadan yardım edebilmenin yollarını araştırsak mesela…

Para uğruna şahsiyetinden taviz veren, görüntüsü olup içeriği olmayan insanların rant sağlamasına izin vermesek… Aklını faydalı işlere kullanan, başarılı, çalışkan, dürüst kişileri ödüllendirsek…

Ama ne yazık ki bugün, markalı giyinip, marka telefon kullanan, altında son model arabası olan, cebinde banknotlarla, sayısız banka kartıyla dolaşan insanlar itibar sahibi. Kişilerin eğitimli olup olmaması önemli değil, dürüst ve namuslu olmaması dert değil, yaptığı işte başarısız olmuş başka bir iş almasına mani değil… Ha bir de, bu kişilerin yakını olmak sizi itibar sahibi yapabilir. Gerisi teferruat.

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir