HADDİNİ BİLMEK

Herkesin her şeyi çok bildiği bir ülkede yaşıyoruz. Eğitimlisinden eğitimsizine, zengininden fakirine herkes çok biliyor!… Neyi mi?… Her şeyi…

Şöyle kafanızı kaldırıp bir bakın çevrenize; etrafınızda doktordan çok doktorluğu bilen, öğretmenden çok öğretmenliği bilen, mimardan çok mimariyi bilen, esnaftan çok esnaflığı bilen insanlar yok mu?

Doktora gittiğinde nerdeyse yazacağı ilaca kadar isim veren bir milletiz. Doktor “Ne şikâyetiniz var?” diye sorduğunda, teşhisi söylemekle başlıyor çoğu söze. “Şey, bronşit olmuşum. Ben böyle olunca hep XYZ ilacını kullanırım.” E, böyle diyen bir hastanız varsa, karşınızdaki doktorun yerinde siz olsanız bu hastayı muayene etmek istemezsiniz doğal olarak. Sanki muayeneye değil ilaç yazdırmaya gelmişsiniz. Doktor da, ilaç yazdırma mercii!..

Çocuğunun durumunu sormaya gelen veli “Çocuğumun durumu nasıl ?…” diyeceğine “Benim oğlum, şu derslerde çok başarılı ama şu öğretmenlerin yüzünden derste pek başarılı olamıyor. Bu öğretmenle bir konuşmak istiyorum. Böyle anlatmasın, bu kadar çok da ödev vermesin. Olmaz ki canım…” diyerek söze başlamışsa, öğretmene de söyleyecek söz kalmıyor zaten. Sözde, çocuğun durumunu sormaya gelmişti veli ama durum tespiti yapıp öğretmene işini öğretme derdine düşüyor her ne hikmetse!… Hatta daha da ileri gidip “Şu konuları neden anlatıyorsunuz ki? Çocuğa nerde lazım olacak bu bilgiler? Bu konu yerine şunları anlatsanız daha iyi olur.” deyip, Milli Eğitim Müfredatına bile yön vermek isteyenler de çıkmıyor değil.

Bunun gibi daha birçok örnekle karşılaşıyoruz çevremizde. Garip olan şu ki hepsinin sonu da “Biz de okuduk, kaç yıl dirsek çürüttük, biz de biliriz herhalde…” diyen bir bağlamayla sözler tamamlanıyor.

İşte o noktada nezaketi elden bırakıp “Kardeşim, madem bu kadar çok biliyordun bana neden geldin? Gelip de anlamadan, dinlemeden hesap soruyorsan; bunca yıl boşuna dirsek çürütmüşsün sen o sıralarda zaten. Yazık sana! Sen hiçbir şey öğrenememişsin… “ demek gerek. Herhangi bir alanda eğitim almak, okuduğun bölüm dışında da yeterli bilgiye sahip olabileceğin anlamına gelmez. Öyle olsa branşlaşma olmazdı. Tek bir okul türü olur, bu okuldan mezun olan insanlar; doktor, mühendis, öğretmen, bankacı… olarak işe başlayabilirdi. Eğer durum böyle değilse, sen de karşında o işin eğitimini almış insandan daha çok bilme şansına sahip değilsin. O halde onun alanında ondan çok bilircesine konuşamazsın. Konuşursan da; bu haddini bilmezlikten başka bir şey olmaz.

Karşısındaki kişiyi anlamadan, dinlemeden yargılamak, bilgiçlik taslamak kişinin kendini bilmezliğinin, karşısına saygısızlığının ve cahilliğinin bir göstergesidir ancak. Bir insanın nasıl ki her şeyi bilmesi mümkün değilse eğitimli bir insanın da neyi bilip neyi bilmediğinin farkında olması gerekir.

İnsan önce kendine sonra da etrafındaki insanlara saygı duymayı bilmeli. Hele de eğitimli bir insanım diyorsa, eğitim ve kültürünü doğru yerde ve doğru zamanda belli etmeli. Nerde konuşup nerde susması gerektiğini, insanları dinlemesi gerektiğini bilmeli. Çok konuşmak yerine; az ve öz konuşmanın önemini bilmeli. Eğitimini, bilgisini, görgüsünü davranışları ile ifade etmeli. Zira kişinin ağırlığı, bilgisi ve kültürü hal ve hareketlerinden anlaşılır. Kendini bilen insan; sınırlarını bilen ve ona göre davranan insandır.

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir