Üç gün önce Ankara’da Bahçelievler semtinde viyola sanatçısı Murat Cangal’ın başından geçenleri okuyanlar, bilmem benim gibi sadece tebessüm edip ağlanacak halimize güldü mü?…
Ben artık istemesem de, gülüyorum… Zira olması gereken ve olmaması gereken şeyleri listelersek sanırım tam tersinin vuku bulduğu bir ülkede yaşadığımız için. Belki de yanlış olduğunu bildiğimiz şeylerin doğru, doğru olanların da yanlış olarak kabul görmesine alıştığımız ya da alıştırıldığımız için… Ama işin en tehlikeli yanı; yalan ya da yanlış olduğunu bildiğimiz şeyin gerçekliğini yitirip o yalana kendimizin de inanmaya başladığı anda tecelli edecektir. Yani yanlışların umumun fikri olan bir realite şeklinde gözümüze görünmeye başladığı an ki buna müsaade etmemek gerekir…
Post-modernizm ve Post-yapısalcılık gibi, felsefedeki daha az realist eğilimlere göre hakikat öznel bir niteliğe sahiptir. Bir ya da iki birey tarafından belirli bir olayın açıklaması ve deneyiminde fikir birliğine varıldığı zaman, olay ya da deneyim ile ilgili görüş birliği şekillenmeye başlar. Bu, birkaç birey ya da daha büyük gruplar tarafından da paylaşılır, sonra insanların kesin bir tespiti yoluyla kabul edilip anlaşılan bir hakikat olur. Yani umumun fikri olan gerçeklik! Umarım bu sanatçımızın yaşadığı olay da bir süre sonra umumun fikri olan bir gerçeklik olarak kabul görmez.
Haberi okumayanlar için kısaca özetlemek gerekirse:
Tarih, 1 Nisan 2014… Viyola sanatçısı (ki aslında kim olduğu çok da önemli olmayan bir durum) bir vatandaşımızın başına gelen olay. Genç bir baba, çocuğunu alıp parkta dolaşmaya çıkıyor. Yer, Ankara’nın nezih semtlerinden biri ve çocuk cıvıltılarının doğayla bütünleştiği, herkese açık bir park alanı. Genç baba, oğluyla parkta dolaşırken yanlarına iki polis memuru yaklaşıyor.
“Beyefendi, bakar mısınız?” diyorlar.
Genç adam sakince “Buyurun? …” diyor.
Parkta bulunan kadınlardan ihbar aldıklarını, tanımlanan kişinin eşkalinin kendisiyle aynı olduğunu söylüyorlar. O ana kadar çocuğuyla parkta yürümekten başka bir şey yapmayan adam, şikâyet sebebini duyunca çok şaşırıyor çünkü ; parktaki kadınların şikayet sebebi, yalnızca adamın varlığından rahatsız olmaları!…
“Gördüğünüz gibi oğlumu parkta gezdiriyorum. İlla annesinin mi gezdirmesi lazım? Bir baba çocuğunu gezdiremez mi? Anlaşılır gibi değil.” diyor adam. Hatta takvimlerin 1 Nisan’ı gösteriyor olması nedeniyle birilerinin kendisine şaka yaptığını zannediyor… Ancak bu sözleri söylemek zorunda oldukları için adamdan özür dileyen bakışları ve görevlerini yapma sorumluluğu arasında kalmış tavırlarıyla polis memurları adamın yanından ayrılırlarken, bunun bir şaka olmadığını anlayan adam ve küçük oğlu yine parktaki diğer kadınlarla öylece kalıyor.
Bu olay, bir viyola sanatçısının başına geldiği için belki de basında yer buldu. Gerçekten çok rahatsız edici bir durum yaşanan… Çocuğunuzla parkta dolaşırken, böyle esef verici bir havayı solumak, demokratik bir ülkede yaşanmaması gereken bir durum… Kim böyle bir duruma maruz kalmak ister ki?…
Kadın, erkek fark etmez, herkes başkalarına rahatsızlık vermediği sürece her yerde bulunabilir. Hele de kamuya açık böyle bir park alanında bir kişinin diğerlerini varlığı ile rahatsız ediyor olması için çok ciddi gerekçeler bulunması gerekir.
İşin ilginç ve düşündürücü diğer yanı ise bir sürü taciz, hırsızlık vakası yaşanan ülkemizde yapılan ihbarların bu kadar çabuk değerlendirilmediği, hırsızın, tacizcinin elini kolunu sallayarak olay mahallinden kaçtığı bir zamanda, hiçbir suçu olmayan bir adamın bu kadar çabuk müdahaleyle karşı karşıya kalması da pek manidar doğrusu.
Sakince çocuğunu gezdiren bir adamdan rahatsız olan kadınlarımızın istekleri dikkate alınarak yarın haremlik selamlık parklar da açılırsa hiç şaşırmamak gerek doğrusu…