Canım yanıyor, içim acıyor…
Nereden başlanır söze? … Başı neresi, ortası neresi bilemiyorum… Yüreğim Soma’da yanan ocak yüzünden sönen ocaklarda şimdi…
Her yürek kömür ocağına,
Her ev bir ölü evine dönüştü…
Maden ocağından duman; diğer ocaklardan acı, hüzün ve keder tütüyor şimdi…
“Ne kadar çok öldük yaşamak için…” Onat Kutlar’ ın da dediği gibi yaşamak için, hayatlarını yitirdiler…
Yaşamak için çalışırken, öldüler…
Ne yaman çelişki ki toprağın altında geçen ömürlerinden toprağın altına yürüdüler…
Kömür karasının, yerini ölüm karasına bıraktığı Soma’da yerin metrelerce, kilometrelerce altında ekmeğini arayan, ekmeğini ararken canlarını kaybeden canlarımızın acısıyla yanıyor, yanıyor, yanıyor yüreklerimiz…
Kara kömür çukuruna düştük, tek yürek olduk doğrulmak istiyoruz ama olmuyor daha çok taze, acımız büyük… Matemdeyiz, yasımız büyük! … Lakin bu bir kader değil, isyanımız da bu yüzden büyük !…
Kader, kâinatta, olacak şeylerin zamanını, yerini, özelliklerini ve nasıl olacaklarını, henüz onlar olmadan Allah’ın ezelde bilmesi ve takdir etmesidir.
Şüphesiz ki her şeyi takdir eden ve yaratan Allah’tır. Ancak, tasarladığı herhangi bir işi yapıp yapmamak hususunda Allah insana bir irade, yani seçme hürriyeti vermiştir. İnsan, bu irade ile iyilik etmeyi seçer, gücünü de bunu yapmak için kullanırsa Allah, iyiliği yaratır. Eğer insan, kötülük yapmayı seçer, gücünü de bunu yapmak için kullanırsa Allah kötülüğü yaratır.
İşte insanın yaptığı işlerden sorumlu tutulmasının sebebi, bu seçme hürriyetine sahip olması ve gücünü, tercih ettiği şeyi yapmak için kullanmasıdır. Bunun içindir ki her insan iradesi ile yaptığı işlerden sorumludur. Hayır işlemiş ise, mükâfatını; kötülük yapmışsa cezasını görecektir.
Yapacağı her işte, insandan tevekkül etmesi istenir dinimizde. Yani herhangi bir iş için bütün gücümüzle çalışıp elimizden geleni yaptıktan sonra, sonucu Allah’tan beklemektir tevekkül.
O halde dünyada maden kazalarının neredeyse tükendiği bir çağda, alınabilecek tedbirler varken alınmaması nedeniyle olmuşsa bir kaza bu kader değildir. Bu tevekkülsüzlüktür.
O madendeki işçiler, yaşam odaları denilen odalara sahip oldukları halde bu kaza olmuş ve madencilerimiz hayatlarını buna rağmen yitirmiş olsalardı o zaman bu bir kazadır diyebilirdik.
Nasıl ki Şili’de bundan dört yıl önce 5 Ağustos 2010’da gerçekleşen maden kazasında, 33 madenci, mahsur kaldıkları San Jose Altın ve Bakır Madeninden 13 Ekim’de yani 69 gün sonra sağ salim kurtarılmışsa bizim madencilerimizin de bugün bu şartlarda sağ salim o madenden kurtulması bir kader olacaktı. Ama biz tevekkül etmediğimiz için bu bir kader değil kaza oldu hatta cinayet! …
Bunları belki daha çok konuşacağız ama dileğimiz o ki bundan sonra böyle vakaları konuşmayalım. Diğer ülkeler gibi artık kömürle nükleerle uğraşmak yerine daha doğal yollar, alternatif, yenilenebilir enerjilerin peşine düşelim ülke olarak.
Ne olur daha fazla canların yanmasına izin vermeyelim. Daha fazla yüreklere, ocaklara ateş düşürmeyelim. Bugün güneş görmeyen Avrupa ülkeleri güneş enerjisinden yararlanma peşine düşerken, rüzgâr enerjisinin her miliminden yararlanmaya çalışır hatta yararlanırken; üç yanı fırıl fırıl deniz rüzgârı esen, güneşli ülkemizde biz de artık bu enerjilerden faydalanma yoluna gidelim.
Üç gün sonra bu yaşadıklarımızı unutmak yerine yüreklerimize ve zihinlerimize kazıyalım bu acıyı, kazıyalım da bir daha insanlarımızın böyle ucuz ölmelerine izin vermeyelim. Bugün ağlarken yarın yaşandı ve bitti deyip hayatımıza kaldığımız yerden devam etmeyelim.
Van depremi, Düzce-Gölcük depremlerini de çok acı yaşadık ama ne oldu? Depreme hazır mı şimdi ülkemiz? Deprem olsa ölmeyecek düzene getirildi mi evlerimiz?…
Lütfen bu son olsun ve artık kaderin kazaya dönüşmesine izin vermeyelim ülkemizde! Tevekkülle Allah’ın bize verdiği aklı kullanalım ondan sonra takdiri Allah’a bırakalım…
Bakalım o zaman kaza mı kader mi yaşayacaklarımız?
Bedenlerinden ayrılan ruhları dört bir yanda dolaşan Soma maden ocağındaki madencilerimiz izliyorlar mı bilmem ama dilerim burada göremedikleri gün güneş yüzünü cennet bahçelerinde görüyor, maden ocağı yerine gül bahçelerinde dolaşıyorlardır şimdi…
Ruhunuz şad, mekânınız cennet olsun madenci kardeşlerimiz…