AVM’ler küçük esnafın sonunu getirirken kitapçılar da durumdan nasibini almış görünüyor. Okumayan bir toplum olmamızın faturasına eklenen bedellerden biri de yıllardır hizmet veren kitapçılara kesiliyor. Bir yaprak dökümüdür yaşanıyor…
Yıllarını kitap kurtlarına adayan tarihi kitapçılar bile artık okuyucudan yoksun bir dükkân olmanın kaçınılmaz sonuna ayak direyemeyerek kepenk kapatıyor.
Sahip çıkamadığımız pek çok şey gibi fırından çıkmış sıcacık, mis kokulu ekmek misali kitap kokusuna koştuğumuz; elimize aldığımız her kitabın yazarıyla içten içe iletişime geçtiğimiz kitapların dünyasında dolaşmamıza aracı olan, baskıdan yeni çıkmış kitap kokan mekânlar günbegün kapanıyor şimdi…
Evet, günümüz teknolojisinde online siparişlerle kitaplar evimize geliyor, büyük alışveriş merkezlerinde, marketlerde bile kitap satılıyor artık. Çağın getirdiği nimetlerden faydalanmak, zamanın kıymetli olduğu bir dönemde bu hizmetlerden uzak durmak belki kaçınılmaz. Dünkü yazımda da ifade ettiğim gibi Türkiye’de her 100 kişiden sadece 4,5 kişinin kitap okuduğu düşünüldüğünde daha fazla kitap okuyan bir millet olmamız gerektiğini de zaten biliyoruz. İşte okuma oranımızın yükselmesi ve kitap okuma zevkimizin gelişmesi bu noktada çok önemli.
Belki ben biraz eski kafalıyım ama gazeteyi, kitabı elimde sayfaların kokusunu duyarak okumayı, her sayfa çevirişimdeki o hışırtıyı işitmeyi seviyorum. Okuduğum yazının ruhuna nüfuz edercesine kitapları hissetmek istiyorum. Tadına öyle varıyorum belki. Evet, kim bilir birçoğumuz internet aracılığıyla çok okuyoruz. Ama aynı lezzeti alabiliyor muyuz elimizde tuttuğumuz kitap da olduğu gibi?.. İşte bu tartışılır…
O yüzden bir kere online sipariş versem beş kere kitapçıdan almayı yeğliyorum. Okuyacağım kitapla, tıpkı dalından kopardığımız bir meyve gibi, kitapçıdaki rafından alarak buluşmak daha cazip geliyor bana. Belki gurme olmaya lüzum yok ama bu lezzetlerin farkına varabilmek sanırım sadece kitapları sevmekle alakalı bir şey…
Farklı kitapçılardan alışveriş yapmak da çok keyifli aslında… Çünkü içeri girdiğinizde her kitapçının ayrı bir ruhu olduğunu hissedebiliyorsunuz. Onu teneffüs etmek bile öyle güzel ki… Belki de kitapçılarımız biraz kabuk değiştirerek kitap kafelere dönüştürülebilir. İnsanlar çaylarını, kahvelerini yudumlarken kitaplarını karıştırabilir. Hem kitabını, gazetesini satın alıp hem oturup oracıkta okumaya başlayabilir. Kim bilir belki de gelişen dünyada biraz eklektik bir yaklaşıma ihtiyacımız vardır.
İnanın, aslında bu durum sadece Türkiye’de yaşanmıyor. İnsanların, daha çok okuduğu ülkelerde de var böyle sorunlar. Ama tedbirler alınıyor. Mesela; Fransa Parlamentosu, bağımsız kitapçıları internet üzerinden satış yapan Amazon’un rekabetinden korumak için yasa çıkardı. Yasayla Amazon’un ücretsiz kitap postalamasına ek olarak ayrı bir indirimde bulunmasına engel oldu.
Türkiye’de yayıncılığı ya da kitapçıları koruyacak herhangi bir düzenlemenin olmaması belki de bu alanda sıkıntıların gün geçtikçe fazlalaşmasına neden oldu. Öncelikle koruyucu önlemlerin bir an önce gündeme gelmesi gerekir kanaatindeyim… Marketlerde ya da internet üzerinden kitap satışında yapılan indirimler aynı paralellikte olmalı mesela. Markette yapılan indirimli satış miktarını kitapçının da müşterisine sunmasına imkân tanınmalı.
Bazı Avrupa Birliği ülkelerinde hem kitapçıları hem de küçük yayıncıları koruyacak ‘sabit fiyat’ yasası yürürlükte. Aynı yasanın ülkemizde de çıkartılması sanırım hem okuyucuyu klasik kitapçı zevkinden mahrum bırakmayacak hem de kitapçıları ve yayıncıları alanlarında daha özgürleştirecek ve nesillerinin tükenmesini önleyecek.
Bunlar benim aklıma gelenler… Kim bilir düşünülürse daha neler bulunabilir kitapçılarımızı korumak ve yaşatmak adına; kültürümüzün bir parçası olan kitapçılarımıza sahip çıkalım lütfen!…