Hatırlarsınız, hem Devlet Tiyatrolarının hem de Devlet Opera ve Balesinin kapatılacağına ilişkin haberler yakın bir zamanda ayyuka çıkmıştı.
Devlet bünyesinde görev yapan ve yaş haddinden emekliliğine az kalan sanatçılar için teşvikli emekli ikramiyesi; ödenmesi planlanmıştı.
Emekliliğe özendirilmeyle yıllar içinde oluşmuş olan mesleki birikim, deneyim ve usta çırak ilişkisini ortadan kaldıracak olması,
Oyunculuk sanatının, akademik tiyatro anlayışından uzaklaşacak olması,
Sahnelerin, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünden alınıp valiliklere ya da İl Kültür Müdürlüklerine devredilecek olması,
Sanata ve sanatçıya destek olunmaması, sanatçının ve sanatçılığın özendirilmemesi ne kadar üzücü derken, Atatürk’ün “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” sözünü anımsadım ve gidişatımıza daha çok üzüldüm… Bu süreci yaşamak zorunda bırakılan sanatçılarımız adına üzüldüm, sanatseverler adına üzüldüm, sanatla yeni tanışacaklar adına üzüldüm… Sanatla iç içe bir edebiyatçı olarak üzüldüm…
Sonra Türk Eğitim Derneğinin yaptığı manidar açıklamayı düşündüm, sizlerin de dikkatini bu konuya çekmek istedim. Özellikle çocuklarına zorla sayısal alanlarda tercihler yaptırmaya çalışan ailelerin dikkatini çekmek istedim.
Manidar bulduğum açıklama; çocuklarımızın matematiğe ilgilerinin çok, başarılarının az olduğunun tespit edilmiş olması aslında. 4. Sınıflar üzerinde yapılan bir araştırma sonucuna göre; diğer ülkelerde çocukların matematiğe olan ilgileri dünya ortalamasına göre %48 iken Türkiye’de %70 olması sevindirici gibi görünse de; bu durumun arkasında yatan acı gerçekler, bu sevincimize gölge düşürüyor. Zira meselenin ilgi meselesi olmadığını hepimiz biliyoruz aslında.
Matematiğe ilginin asıl sebebi; öğrencilerdeki gelecek kaygısı, gelir getiren iş alanı elde edebilecek olma ve daha çok takdir görüp itibar sahibi olabilme isteğiyle doğrudan alakalıdır… Kültür, sanat, edebiyat, sosyal bilimler mezunu insanlara bakış ve bu insanların iş bulabilme ihtimallerinin düşük olması, düşük kazanç; tiyatro, opera, bale vb. sanatlara olan ilgiyi azaltmakla kalmayıp az önce yukarıda bahsettiğim durumların çok bariz gözlemlenebilen bir sonucudur aslında.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi sanatın ve sanatçının ülkede hak ettiği değeri görememesi; sanatçının, emeğinin karşılığını ne maddi ne de manevi alamaması asıl ilgi ve yetenekleri sosyal alanlara, kültür ve sanata olan insanları da sayısal derslere ilgi duymak zorunda bırakıyor.
Ancak göz ardı edilen iki şey var aslında. İlginin başarı hikâyesine dönüşebilmesi için en etken iki madde olan: “yetenek ve beceri” ama bunlar unutuluyor ne yazık ki. Sanatçı ruhlu, edebiyatçı ya da herhangi başka bir sosyal alana yetenekli bir insanı; zorla doktor, mühendis, bilim insanı yapmaya çalışırsanız sonuç, işte tıpkı bu araştırmada gözler önüne serilen gerçek gibi acı oluyor.
Belki ülkemizde hal böyle olmasa dünyaca ünlü değerli, sanatçılar, edebiyatçılar yetiştirebilirdik… Üniversitelerimizden mezun olan gençlerimizin yüzlercesinin, bitirdikleri alan dışındaki bir mesleği icra ediyor olmaları bu durumun en bariz göstergesi değil midir?… Kaç kişi sevdiği işi yapabiliyor ülkemizde?… Kaç kişi çalıştığı işten memnun?… İnsanlarımız ne olursa olsun, sadece bir iş sahibi olmak peşinde sadece; hayat mücadelesi peşinde, başarılı olmanın değil para kazanmanın peşinde… İdealist insan yetiştiremiyoruz çünkü… İdealist insan, öncelikle sevdiği ve istediği işi yapan kişiler arasından çıkar çünkü…
Matematiğe ilginin nedeni ve başarısızlık nedenimiz gayet açık aslında… Avrupa’da sadece gerçekten o alana yeteneği olanlar yöneldiği için ilgi düşük ama başarı oranı daha yüksektir.
Tüm dünyada kültür, sanat, edebiyat; fen ve matematik kadar kıymetli iken biz, elimizdekilerin dahi kıymetini bilemeyip onları ötekileştirmeye devam ettiğimiz sürece, hiçbir zaman çok başarılı, adı sınırları aşan insanlarımız olmayacaktır.