YABANCI DİL -3-
Anadilin önemini bu kadar ifade ettikten sonra (Meramını Anlatamayan İnsan 1-2) yabancı dil konusuna değinmemek olmazdı sanırım. Dil konusunda kanayan yaralarımızdan biri de yabancı dil öğretimi. Bir türlü konuşmayı beceremediğimiz, yazı dili olarak geliştirdiğimiz yabancı diller…
Herkes, yalnızca dilin kurallarına takılmış, ezber yapmaya çalışırken yazboz tarzı bir dil anlayışıyla geliştirilen yazı dilleri… Yazı dili dememdeki temel sebebim; hepinizin de farkında olduğu gibi iki kelimeyi bir araya getiremeyip konuşamayan insanların öz geçmişlerinde yazan dil adları. Baktığınızda iyi derecede İngilizce, Fransızca, Almanca vs. bildiğini görürsünüz. Ah ne iyi dersiniz. Haydi, şimdi konuş bakalım dediğinizde de yüzünüze bakar. Karşısındaki konuşur, konuşulanı belki anlar ama dilsiz misali cevap veremez.
Ezberci bir millet olmanın sonucudur bu. Kurallar ezbere bilinir, kelimeler ezbere bilinir ama uygulamayı ezberlemek ne yazık ki mümkün değildir. Yemek tarifini verip yemeği pişirememek gibi bir şeydir bu. Oysa sadece malzemeleri saymak, ölçekleri bilmek lezzetli bir yemek yapacağımızın garantisi değildir. Tıpkı bunun gibi ama bırakın lezzet aramayı bizler daha yemeği ocağa bile koyamıyoruz. Neden?
İlk nedeni, kendi dilimizi de kuralları ile değil kulaktan dolma öğreniyor olmamız. Şöyle bir etrafınıza bakın kaç kişi Türkçeyi dil bilgisi kuralları ile biliyor? Kendi dilinin kurallarına vakıf olmayan insanlara yabancı dilin kurallarını öğretmeye kalkıyoruz. Bu inşaatın temelini atmadan zemin kat yapmaya benzer. Sağlam olur mu ?…
Sonra ezberlettiğimiz kelimeleri, bir takım kuralları da ezberleterek kullandırmaya çalışıyoruz. Kaldı ki her şey ezberdeki gibi olduğu sürece yazarken sorun yok. Özneden sonra yüklem gelir dediğinizde anlamaz ama “Ben geldim.” diyeceksin dediğinizde anlar öğrenici. Sonra diğer öznelerden sonra da böyle yüklem gelecek dediğinizi anlamaz. Zira onu da dikte ettirmeniz gerekir. Türkçe özne, yüklem kavramlarını bilmeyen kişi, yabancı dildeki karşılığını ne bilsin? Dolayısıyla tüm varyasyonları ezberletmeniz gerekir. E hepsini ezberlemek de ne kadar mümkün olacaktır tüm kuralların, orasını da siz düşünün…
İkinci nedeni, “kullanılmayan bir dil” öğretimi metodu. Kişiye dil, hep yazarak öğretildiği sürece konuşma becerisinin gelişmesi beklenemez. Zira pratik yapmak, bir dilin gelişmesi için en önemli yöntemdir. Konuştuğunuz sürece daha iyi öğrenebilirsiniz. Ama ezber eğitimi alan bir kişi konuşurken hata yapmaktan çekinir. “Şimdi bu zaman kalıbıyla bu kelimeyi nasıl kullanmam gerek?” diye düşünürken karşınızdaki kişi sizi beklemez. Söyleyeceğini söyler ve bir süre sonra çekip gider. Belki de dili, hata yapa yapa öğrenmeye çalışmak çok daha faydalı olacaktır. Zira hata yapmadan kalıcı doğruyu bulmak çok zordur. Diğer ülkelerde; öğretilmeye çalışılan dil haricinde, ana dilin konuşulmadığı dersler düşünüldüğünde, Türkçe anlatılarak bir başka dili öğretmeye çalıştığımız gerçeği ile yüzleşmemiz gerekir.
Ne yazık ki bu eğitim sisteminde yetişen öğretmenlerimizin birçoğu da (Doğal olarak bu sistemde yetişmeleri nedeniyle) konuşmaktan çekindikleri için yetiştirdikleri öğrencileri de aynı şekilde konuşma özürlü oluyor (Böyle olmayan öğretmenlerimizi tenzih ederek). Bunu üzülerek söylüyorum ama ne yazık ki acı ama gerçek bu. Yabancı dili bilip de konuşma pratiği olmadığı için konuşmaya çekinen, özgüvensiz insanlarımız da cabası…
Yurt dışında öğretmenlik için görevlendirilen öğretmenler, konuşmacı olarak panellere, konferanslara katılan öğretim görevlileri, üniversite eğitimine yurt dışında devam etmek isteyen öğrenciler, iş görüşmesine gelen üniversite mezunları ya da iş adamları…
En canlı örneklerimiz bunlar. Almanca Öğretmenliği Mezunu bir meslektaşımız için bir Alman Okul Müdürü’nün “Sizin Almanca Öğretmeniniz Almanca konuşamıyor. Bizimle iletişim kurmak için yanında hep bir öğrenci getiriyor. Koskoca ülkenizde Almanca bilen öğretmeniniz yok da mı bu öğretmenleri bize gönderiyor?” dediği gün yapmaya çalıştığım savunma ne kadar anlamsızsa,
Bir Alman Milli Eğitim Müdürü konferansa gelen bir profesörümüzle İngilizce konuşmaya çalışırken, Profesörümüzün çektiği eziyete tanık olmak da bir o kadar acıydı.
Düşünün, en eğitimli dediğimiz kesimdeki insanların bile konuşamadığı yabancı dili öğretmekteki aczimizi. Bu çok büyük bir eksiklik. Bir an önce eğitim sistemimizdeki bu eksikliği de gidermeye çalışmak ve sadece yazabilen değil konuşabilen insanları da toplumumuza kazandırmak gerekir. Yurt dışına çıktığında da meramını anlatabilen insanlar yetiştirmenin zamanı geldi de geçiyor bile…