NEMELAZIMCILIK

Günlük hayatımıza o kadar çok şey sığdırmaya çalışıyoruz ki, bazen bu telaşlı koşturmadan etrafımızda ilgiye muhtaç olan göremediğimiz ne çok insanı gözden kaçırıyoruz kim bilir?

Bu sabah, sonuna yetiştiğim bir haber de çocuk yuvalarında şiddete maruz kalan çocuklardan bahsediyordu spiker. Zaman zaman medyadan da takip ettiğimiz bu konuların yalnızca bir olay gündeme taşındığında dikkatimizi çektiğini, sonrada da unutulup gittiğini fark ettim. “Yine bir olay mı olmuş?” diye araştırırken, okuduklarımı yüreğim kaldırmadı.

Sadece dayak ve aşağılama olsa yine iyi… Malatya’da Çocuk Yuvasında yaşanan o insanlığa sığmaz davranışı yapan bakıcı (“bakıcı anne” diyorlar ya annelere hakaret diye bu kadın için kullanamadım) 2005 yılında yaptığı o insanlık ayıbının karşılığında daha bu aralık ayında hapis cezasına çarptırılmış olduğunu gördüm. Yıl 2014… Yaptığı şeyi unutanlar veya merak edenler, internette herhangi bir arama motoruna Malatya Çocuk Yuvası yazdıklarında(2005) benim yazmaya elimin varmadığı o insanlık dışı olayı okuyabileceklerdir.

Yaz aylarında Eyüp Çocuk Esirgeme Yurdundan kaçan çocuklar ve onların yaşadıkları ve bunun gibi daha niceleri ve yaşadıklarını okudum içim acıyarak…

Bir röportajda, kimliği gizlenen bir çalışan anlatıyor: “Çocuklara hiç iyi davranılmıyor. ‘Kolların bükerek yere yatırın!’ diye müdür talimat veriyor. Dayak ve yolsuzluk çok… Dernekler, çocuklar için yardım topluyor. Çocukların ellerine bu harçlıklar ya verilmiyor ya da çok azı veriliyor. Hatta bu harçlıklarla kurban kestirdiklerini söyleyen müdür bile var.

Çocuklara dini eğitim verenler; çocukları döven, eziyet eden insanlar. Din öğretilecekse bu iş için yetişmiş din görevlileri versin.”

Tüm bunları söyleyen bir Çocuk Esirgeme Kurumu çalışanı. “Peki, bunu neden ihbar etmiyorsunuz?” denildiğinde:  “Söyleyenler ya işten çıkartılıyor ya da başka yere sürülüyor. Kimse söylemeye cesaret edemiyor. Hatta zihinsel engelli çocuklar bile ilk dayak yediklerinde bize, ‘şu hoca dövdü’ diyor. Sonra ne oluyorsa, bir daha o hoca tarafından dövüldüğünü söyletemiyorsunuz.”

Bu kişi ihbar durumunda müfettişin geldiğini ve bir şekilde, bir süre sonra nasıl oluyorsa olayın kapandığını söylüyor. Hatta birkaç sefer aynı müfettişin geldiğini gördüklerini de ekliyor. Sanki organize işler dönüyor gibi.

Tüm bu çocuklar da bizim çocuklarımız. Yarın bu çocuklar da büyüyüp toplumda aramıza katılacaklar. Bu psikoloji ile dayak, eziyet, aşağılanma vb. kötü olaylara maruz kalan çocukların büyüdüklerinde nasıl insanlar olacağını da varın siz düşünün…

Elimizin eriştiği, gözümüzün gördüğü kötü olayları böyle saklamaya, vurdumduymazca bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla görmezden geldiğimiz sürece bu toplumun gelişmesi ilerlemesi beklenemez. Eğer bizler de bu toplumun bir parçasıysak elimizi taşın altına koymayı bilmeli belki zaman zaman o yavruları, yaşlıları, engellileri… vb. merkezlerinde ziyaret etmeli onların gönüllü koruyucuları olmalıyız. Bunu insanlık namına, toplumsal duyarlılığımızla yapmalıyız.

Bana ne, nemelazımcılıkla hiçbir yere varamayız…

Yine Avrupa’dan bir örnek vererek noktalamak istiyorum: Bir sabah evimizin karşısındaki yol işareti tabelasına muhtemelen bir arabanın çarpmış ve direği eğmiş olduğunu gördüm. “Acaba ne olmuş, kim yapmış?” diye düşünürken biraz sonra direğin başında yaşlı bir çift gördüm. Direğe bakarak konuşuyorlardı. Biraz sonra adam, elindeki telefonla konuştu. Direğin yanından ayrılmadılar ama. Çok geçmeden bir ekip arabası geldi, yanlarında durdu. Adam polise de bir şeyler anlattı ve sonra oradan ayrıldılar. Polis de bazı kayıtlar aldı yazdı, çizdi. Sonra çok geçmeden, birkaç saat içinde yeni tabelanın yolun köşesinde yerini aldığını gördüm.

İşte toplumsal duyarlılık bu!.. Bizde yolda yürürken gördüğü yol işareti tabelasının okunmayacak derecede eğildiğini kaç kişi polisi arayarak bildirir acaba? İnsanların direklere gösterdikleri ihtimam kadar biz de çevremizdeki insanlara duyarlı davranabilsek keşke !…

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir