KİLİM GAZETESİ, BADEN-WÜRTTEMBERG, NİSAN 2021
Katil aramızda!
Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya da katilleri aramak niyetinde değilim ya da (Çok şükür!) bir kadın cinayetinden bahsetmiyorum. Gerçek hayatta aramızda dolaşan katil ya da katillerde gözüm!
Bu öldürülen nezaket, basbayağı bildiğimiz nezaket. Hani şu adabı muaşeret dediğimiz türden.
“Merhaba nasılsınız?” “Müşerref oldum efendim.” Şerfyâb oldum efenim…” “Beni mazur görünüz hanımefendi/beyefendi…” “Teşekkür ederim” “Rica ederim” “Özür dilerim” “Buyrunuz…” … Ve daha nicesini sıralayabileceğim bir nezaket dilini yok eden, davranış bozukluğu, görgü yoksunluğu taşıyan amansız katillerde…
Özledim… Hem de gerçekten, o naif insanları özledim. Günlük hayatta, bürokraside, sanatta yediden yetmişe hayatın içinde var olan o ince ruhlu insanları arıyor gözlerim.
Eleştirirken bile nüktedan tavırlarıyla insanları kırmadan, incitmeden konuşan, hitabet gücü adabı muaşeret kurallarıyla sınırlanmış o insanlar nerede şimdi? Kim öldürdü onları da bugün her tarafta kaba saba insanlar türedi yerlerine? (Bu kadar kabası belki Taş Devrinde bile yoktu!)
Günlük hayatta sokaklarda, okullarda çoluk çocuğun ağzına sakız olmuş küfürler, ekranları dolduran âşık olunan mafyavari kötü adamlar, sanatta şiire, şarkıya doldurulan argo ve küfür dolu sözleri hazmedemiyorum artık. İnzivaya çekilip dünyayla ilişkimi kesesim geliyor. Nerede o nezaket sahibi insanlar? Kim öldürdü nezaketi?
Komedide belden aşağı esprilere güler olduk, şarkılarda ağız dolusu argoya gark olduk. Edebiyatta gerçek hayat böyle diyerek en basit, amiyane sözlerle dolu kitapları taçlandırıp liste başına koyduk.
Peki, kim yaptı dünyayı böyle?
Yaşar Kemal’in “Yusufçuk Yusuf” romanında dediği gibi “O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler.” mi?
Yoo öyle etrafınıza bakınıp suçlu aramayın. Hepimizin bu çorbada tuzu var. Tasvip etmesek de izledik, okuduk, dinledik hatta yer yer bizler de sözlerimize gizledik… İstemezken bile yücelttik böyle insanları.
Eğitimden uzaklaştık.
Ailenin kutsiyetini yok ettik.
Bencilliği yaydık.
İnsanları yalnızlaştırdık.
Komşuluğun, dostluğun içini boşalttık.
Sevgiyi öldürdük.
Saygıyı itibarsızlaştırdık.
Hadsizliği, yalanı dolanı meşrulaştırdık.
Çirkinliklerin üzerini örttük, allayıp pullayıp güzel diye pazarladık ve dünyayı küreselleştirme başlığı altında renksizleştirdik. Farklı renkleri, farklı kültürleri, örf ve adetleri yalnızlaştırıp dünyayı tek bir renge; griye boyadık.
Sonra her geçen gün kararmaya başladı o gri. Üzerine biraz gümüş sürüp parlatarak sunduk insanlara. Grinin parıltısında karayı yuttuk yaldızlı diye.
Yine aynı griyi giyindik üzerimize. Aynı savaşa girdik moda diye. Aynı noktaya ateş ettik, aynı hedefe kitlendik dünyada trend bu diye. Nezaketi ise (farklı bir anlama büründürerek) herkesin yaptığını yapmak sandık. Herkesin alkışladığını alkışlamayı entelektüelite, kendi düşüncelerimizi yok sayıp bize dayatılanı moda saydık. Bunlara uymamayı da nezaketsizlik.
Şimdi de nezaketi kim öldürdü diye katilini aramış gibi yapıyoruz. Oysa hayatın birçok alanında olduğu gibi yine tecahül-i arif yaptık (Bilip de bilmezlikten gelme sanatı).
Yoksa nezaketi kimin öldürdüğünü bilmiyor değiliz. Katiller aramızda! Şimdi, ruhuna Fatiha mı okuyacağız yoksa yeniden mi dirilteceğiz ona karar verip harekete geçme zamanı.
