Eskiden 1 Nisan’da öğretmenlerimize, anne babalarımıza, arkadaşlarımıza nasıl bir şaka yapsak diye düşünür plan yapardık. Oysa şimdi zaten şaka gibi bir süreç içinden geçtiğimizden olsa gerek ne gençlerde ne çocuklarda öyle bir düşünce yok. Büyük küçük herkes kulak kabartmış sadece gerçekleri duymak, görmek istiyor çünkü yaşadığımız birçok şey şaka gibi aslında.
Sanırım seçim öncesinde ve sonrasında yaşananlar Türkiye’nin acilen farklı bir seçim yöntemine ihtiyaç duyduğunun bir göstergesi oldu.
Sandık başkanlarına seçim öncesinde teslim edilen oy pusulalarını ve seçim malzemelerini un çuvalı misali sırtına vurup taşıyan mı istersiniz, kucaklayıp götüren mi?… Seçimden sonra yakılıp yok edilen oy pusulaları kalıntıları mı, sayılmayıp ortalıktan yok edilmeye çalışılan, değiştirilen mi?… Çuvallarını korumak adına üzerinde uyuyup sabahlayan kişiler mi ararsınız, tutanaklarını teslim ettiği halde çuvallarını hala sandıklarının bulunduğu okullarda bekleyen müşahit, sandık başkanı mı ?…
Allah aşkına bu nasıl bir seçim?… Oy için birbirini vuran öldüren adamlar, yakılıp yıkılan mekânlar, kavga dövüş birbirine girenler… Seçim gecesinden değil de sanki savaştan çıkmış insanlar… Demokratik, çağdaş bir ülkeye yakışmayan her tür görüntüye tanık olduk bu seçimlerde.
Yorulduk… İnsanlar sürekli bir mücadele halinde. Olması gereken hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Fitili tutuşmuş, infilak etmeyi bekleyen bir dinamit gibi herkes, her an patlamaya hazır.
Bu hafta sonu Fransa’da da seçim yapıldı. İlk turu 23 Mart 2014’te Fransa’da gerçekleşen yerel seçimlerin ikinci turu bu pazar günü düzenlendi. Bu seçimle Fransa’da 36 bin 682 belediyenin yöneticileri belirlendi. İlk sonuçlara göre seçimlerde sol ittifakın oy oranı yüzde 43’de kaldı, merkez sağ ittifak oyların yüzde 45’ini aldı. Oyların yüzde 7’sini alan aşırı sağcı Ulusal Cephe ise önemli bir başarı elde ederek en az 10 belediye başkanlığı kazandı. Ağırlık soldan sağa geçti.
Bu bilgileri neden verdim?… Aynı anda seçime gittiğimiz bir Avrupa ülkesinde sükûnetle sürdürülen seçimlerden belki de birçoğumuzun haberi bile yoktu. Belki birçok Avrupa ülkesinin de bizim gibi haberleri olmadı bu seçimden. Hâlbuki Fransızların yalnızca yüzde 62’si seçimlere katılmıştı bu seçimlerde. Bu oranla Fransa’da cumhuriyet tarihinin en düşük katılımlı seçimi yapılmıştı. Yaklaşık 44,6 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu Fransa’da ilk turda da yaklaşık 16 milyon seçmen sandığa gitmemişti. Demokratik bir ülke için önemli bir şeydi bu. Hatta Paris gibi dünyanın hayran olduğu bir şehir ilk kadın belediye başkanını seçmişti…
Durum böyleyken, Avrupa’da bu seçimden haberdar olmayan yüzlerce binlerce insan varken, bizim seçimleri tüm dünya takip etti. Paris Belediye Başkanından kimse haberdar değilken İstanbul ve Ankara’daki belediye başkanlığı yarışını sağır sultan bile duymuştu…
Seçimi duymalarında abes olan ne derseniz, elbette hiçbir sakıncası yok. Hatta çok güzel… Önemli bir ülkeyiz ki herkes bizi takip ediyor derim. Lakin durum bundan ibaret olsa iyi! Takip edilme sebebimiz seçim süreci öncesi ve sonrası yaşananlar ve hatta yaşamaya devam ettiklerimiz…
Bizim bile kendi içimize sindiremediğimiz bu garip süreçte yaşananları demokratik ülkelerin anlamasını beklemek elbette ki mümkün değil. O yüzden takip edip anlamaya çalışıyorlar bizi. Bizi tek düşündüren neden biz de başkaları gibi sakin bir atmosferde kurallarına uygun bir işleyişle seçim yapıp sonuçlandıramıyoruz?
Bu sorunu giderebilirsek; 1 Nisan şakası yapmaya da vaktimiz kalacak aslında!…