SABRETMEK GEREK!

Birçok kavram gibi lekelediğimiz, anlamını yitirdiğimiz, layıkıyla hakkını veremediğimiz kavramlardan biri de belki sabırdır.

Oysa ki her Nemrut’un bir İbrahim’i her Firavun ’un bir Musa’sı her rüzgârın bir ömrü her kışın bir yazı her gecenin bir sabahı her derdin bir dermanı vardır bu hayatta.

Yüklendiğimiz işi omuzlarımızda taşırken rüzgârın yön değiştirmesine aldanıp; ters esti bu rüzgâr diye omuzlarımızdan atmamak, yol değiştirmemek hatta geri dönmemektir sabır.

Kolay bir şey değildir yaşamak. Türlü engellerle, engebelerle dolu çetrefilli bir yol gibidir. Bazen mis kokulu kır çiçekleri bazen dikenli sarmaşıklar çıkacaktır önümüze. İşte önemli olan hedefimize erişmek için verdiğimiz mücadelede havlu atmadan, pes etmeden yola devam ederek hedefe ulaşabileceğimizi belki de hiç akıldan çıkarmamaktır sabır.

Meşakkatli, zor ve sarp yamaçlarla dolu bir hayatta; doğal engeller, beklenmedik olaylar, çeşitli güçlükler ve bazı insanlar; yaşadığımız sürece bizi ziyadesiyle yoracak ve yıpratacaktır. Ama yorulsak da yıpransak da yılmamak mücadeleyi elden bırakmamaktır sabır.

Tıpkı içinden geçtiğimiz şu zor günlerde olduğu gibi… O kadar çok acı tecrübelere tanık oluyoruz ki. Yaşadığımız bu zor günlerin bir gün geçeceğine olan inancımızı yitirmeden yola devam etmeliyiz ama. Yanlış yapan, yanlış düşünen, yanlış hareket eden insanlara karşı mücadelemizden asla taviz vermemeliyiz. Bugün olmazsa yarın adaletin yerini bulacağına olan inancımızı yitirmeden, acıları göğüsleyip bize kattığı vakarla hep doğrunun yanında olarak yolumuzda yürümeye devam etmeliyiz.

Zira sabır, erişebileceğimize inandığımız bir hedefe varmak için, usulünce çalışıp çabalamak, geçirilmesi gereken süreyi telaşsız ve sükûnetle beklemektir. Baştan çıkartıcı etkilere karşı direnebilmek, zorluk ve sıkıntılara, şikâyet etmeden katlanabilmektir.

Kısaca sabır, acılara ve zorluklara dayanma gücüdür, manevi bir terbiyedir. Yakınlarımızın can kaybı, mal kaybı, ölüm, hastalık korkusu, savaş, açlık tehlikesi, ticari yatırımların zararı gibi, maddi ve manevi sıkıntılar, acılar insanın olgunlaşması adına birer imtihandır. Sabır, bu imtihandan başarıyla geçmenin adıdır. Doğrulukla,dürüstlükle mücadele ederek, olayların hakkaniyetle üzerine gidebilmektir sabır. Onurluca peşini bırakmadan, vakarla üstesinden gelip doğru sonuca ulaşabilmektir sabır. Üstesinden geldiğimiz olayların yeniden cereyan etmesine müsaade etmemek için çabalamaktır sabır.

İnançla, kararlılıkla doğru bildiğin yolda yürümektir sabır. Tıpkı bu kısa hikayede olduğu gibi:

Fakir bir genç adam, geceleyin kulübesinde uyurken, uyku ile uyanıklık arasında odasının ışıkla dolduğunu görür. Hikâye bu ya gaipten gelen bir ses ona şöyle der: “Bundan böyle Allah için çalışacak ve kulübenin önündeki büyük kayayı bütün gücünle iteceksin!”

Bunun Allah’tan gelen bir emir olduğuna inanan adam, ertesi sabah kayayı itmeye başlar. Daha ertesi gün ve izleyen haftalar, güneşin doğuşundan batışına kadar taşı itip durur. Aylar süren uğraşı sırasında kaya yerinden bile kıpırdamaz. Adam gece kulübesine yorgun argın dönerken, gününün boşa geçtiğini düşünmeye başlar artık.

Onun şevkinin kırıldığını hisseden şeytan da kalbine vesveseler vermeye başlar: “Ne kadar zamandır bu kayayı itip duruyorsun, bir milim bile kımıldamadı. Kendine bunun için niye yazık ediyorsun? Onu yerinden oynatman zaten mümkün değil, vb.

”Böylece, gence görevi yerine getirmesinin imkânsız olduğunu, dolayısıyla başarısızlığa uğradığı duygusunu aşılamaya çalışır.

Bu tür düşünceler onun şevkini daha da kırar ve ümidini gitgide yitirir. “Doğru ya kendimi bu iş için niye paralıyorum ki?” diye kendi kendisine söylenir. “Bundan sonra azıcık bir kuvvet harcayacağım. Bu da yeter de artar bile. Koca kaya yerinden kımıldamayacağına göre.”

Ve kararını duasında Allah’a bildirir:

“Allah’ım, uzun zamandır durmadan dinlenmeden Senin dediğin gibi hareket ettim. Bütün gücümle istediğin şeyi yaptım. Her gün yoruluyorum, ama kayayı bir milim bile kımıldatamıyorum. Neden böyle? Neden başaramıyorum?”

Gaipten bir ses şefkatle cevap verir: “Ey kulum, uzun zaman önce sana emrime uymamı istediğimde kabul etmiştin. Sana görevinin kayayı bütün gücünle itmek olduğunu söylemiştim ve sen de yapmıştın. Ben sana hiçbir zaman onu yerinden oynatmanı beklediğimi söylemedim ki! Senin görevin onu itmekti. Şimdi gücünün tükendiğini, başarısızlığa uğradığını söylüyorsun. Kendine bir bak bakalım. Kolların daha da güçlendi, pazıların büyüdü. Sırtın ağırlığa dayanıklı hale geldi. Bacakların kalınlaştı ve kuvvetlendi. Taşı itmeye başladığından çok daha kuvvetlisin şimdi. Evet, kayayı kımıldatamadın. Ama senden istenen emre itaat etmen ve onu sadece itmendi. Kayayı yerinden oynatacak olan Ben’dim.”

Hatasını anlayan genç, ertesi gün kendi görevinin kayayı yerinden oynatmak değil, onu var kuvvetiyle itmek olduğunu düşünerek verilen görevi yerine getirmeye devam eder. İkinci gün, üçüncü gün derken, kaya birden yerinden kımıldar.

O zaman kayayı yerinden kımıldatanın kendisi değil, Allah olduğunu anlar. Biraz daha uğraştığında, kaya biraz daha oynar ve kenara yuvarlanır. Altından da kendisine ömür boyu yetecek kadar büyük bir hazine çıkar.

Demek ki sabretmek gerek!..

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir