Ata sporumuz olmamakla birlikte futbola olan yoğun ilginin diğer spor dallarını gölgeleyip gölgelemediğini hiç düşündünüz mü bilmem. Ama sporcularımızın, Avrupa’da ve dünyanın birçok ülkesinde gerçekleşen spor müsabakalarından madalyayla döndükleri halde aldıkları derecelerin futboldaki kadar ses getirmemesini üzüntüyle izliyorum.
Mesela; Basketbol FIBA Kadınlar Avrupa Ligi’nde ilk kez iki Türk takımı karşılaştı ve ilk kez bir Türk takımı şampiyon oldu. Şampiyonlar liginde futbolda alınan kupaya eşdeğer olan bu kupa futbolda alınmış olsaydı yer gök inler, sağır sultan duyardı herhalde. Hakeza voleybolda “Filenin Sultanları” unvanını alan bayanlarımızın da hakkını yememek lazım… Tarihimizde buz dansında ilk kez Serbest Programda kayma hakkı elde ettiğimiz Artistik Patende aldığımız derece… Ata sporumuz güreşteki başarılarımız, haltercilerimizin başarıları… Aklıma gelmeyen bireysel ve takım sporu alanında daha niceleri…
Bir de çok varlık gösteremediğimiz spor dalları var. Bunların içinde beni en çok üzen üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olan Türkiye’nin yüzmede adını duyuramaması… Ne gariptir ki madalya alan ülkelerin bir çoğu da denizlere kıyısı olmayan ülkeler. Bu tablo belki de bizi en çok düşündürmesi gereken manzaralardan biri.
Benzin fiyatı tavan yapmış dünyanın en pahalı benzinini kullanan ikinci ülke olan Türkiye’de bisiklet, belki de doğal olarak gelişmesi gereken bir spor dalı iken, Avrupa’da bisikletiyle iş yerine giden cumhurbaşkanları ve bir sürü insan varken bizde otomobil bolluğundan trafikte nefes alınamaz durumda olunması da düşündürücü.
Takıntıları olan bir milletiz vesselam. Sanırım araba kullanmak, zengin görünmek, siyaset konuşmak(bilsek de bilmesek de) modern görüntülü insan profili çiziyormuş düşüncesinden hareketle; olduğundan farklı görünmeye çalışan, içi dışı bir olmayan insanların çoğunlukta olduğu bir milletiz. Hatta ‘özü sözü bir olmayan’ da diyebilirim… Hani “görüntü var içerik yok” diyebileceğimiz tarzda insanların giderek arttığı bir ülke…
Gündemimiz, sadece siyaset ve futbolmuş gibi yaşıyoruz. Etrafımıza baktığımızda sanki herkes siyasal mezunu engin tecrübelere sahip siyasetçilermişçesine ahkâm keserken; diğer bir tarafımızda dünyaca ünlü futbolcuları, teknik adamları eleştirecek boyutta spor eğitimi almış eleştirmen duruşumuzla oraya buraya laf yetiştiriyoruz.
Sanırım bu tip insanlar yüzyıllardır var ki Çinli filozof Lao -Tse “Çok bilenler konuşmaz, çok konuşanlar bilmez.” diye bu tip insanları eleştirmiş. Gerçekten çok doğru! Çok konuşan insanlara baktığınızda çoğu boş konuşuyor aslında.
Almanya’da her dört kişiden biri spor kulüplerine üye iken 12 milyon kişi de spor kulüpleri dışında spor yapmaktadır. Bu ülkede spor örgütlerinin başarı kriteri sporu tüm nüfusa yaygınlaştırmaktan geçmektedir. Amaç; bedenen ve ruhen sağlıklı bir nesil yetiştirmektir tabii…
Her Alman, çocuğunu çok küçük yaşlarda, bir spor kulübüne kaydettirip çocuğuna eğitim hayatının yanı sıra bir sosyal alan oluşturur. Bunu yaparken bir amacı da çocuğunun boş zamanlarında kötü alışkanlıklar edinmesini engellemektir. Hobisi olan insanlar ne yapacaklarını şaşırıp lüzumsuz işlere, kötü alışkanlıklara dadanmazlar çünkü. Bu sayede çocuklar bedenen ve zihnen öz güvenli, sosyal bir kişilik gelişimine de sahip olurlar. En önemlisi küçük yaşta disipline olurlar. Üstelik de sporda geniş bir yelpazeye sahiptir çocuklar. Aileler, çok uygun fiyatlara istedikleri her alanda, çocuklarını yazdırabilecekleri bir kulüp bulabilirler. Tenis kulübü çok pahalı, futbol çok ucuz diyebileceğiniz büyük uçurumlar da yoktur fiyatlar arasında. O yüzden her çocuk ilgi duyduğu alanda, yeteneği ölçüsünde sporunu yapar. Boş konuşmaz, eğitimini aldığı alanda bilgisi nispetinde fikir beyan eder.
Avrupa’da spor yapan insanların oranı genel nüfusun yarısına kadar ulaşırken, Türkiye’de bu oran sadece % 1-2 kadardır. Bunun sebeplerini düşünürsek; spora gereken önemin verilmemesi, konu hakkında yeterince bilgi sahibi olunmaması ve maddiyattır.
Sadece futbola olan ilginin en önemli sebebi belki de maddiyattır aslında. Bir tenis, golf kulübü üyeliği ile futbol, basketbol kulübü üyelikleri aynı fiyat olmadığı gibi aralarında da büyük fiyat farkları bulunmaktadır çünkü.
Okullarda spor dersleri lüzumsuz dersler gibi görülerek beden eğitimi öğretmeni sanki herkese beş vermek zorundaymış mantığıyla hareket edilmektedir. Oysa Avrupa’da matematik dersi ve beden eğitimi dersi aynı öneme haizdir. Öğrenci, spor dersinden de zayıf not alıp karnesine düşük not getirebilir. Üstelik bunu kimse yadırgayıp eleştiremez.
Belki de işe beden eğitimi derslerine olan bakışımızı değiştirerek başlamak gerek!… Unutmayalım ki “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur.”