SAHİ BİZ NE ZAMAN BÖYLE OLDUK?

 

Acıyı yazmak, acıyı yaşamak, acıyla yaşamak…

Nasır tutmuş yürekler bile acırken, acıdan nemalanmak…

Dün, yaşanan acılarımız karşısında dünya neden az tepki veriyor, neden acımızı bu kadar az paylaşıyor diye serzenişte bulunurken bugün, dünya bizden daha çok hassasiyet gösteriyor demenin utancı içinde sızlıyor yüreklerimiz.

44 can, 44 hayat, 44 yürek sustu daha birkaç gün önce. Belki birçok kişi için istatistikî bir veri gibi görünen ama her biri kendi hikayesini yaşayan 44 yürek ve o yüreklerle birlikte çarpan 44 ocak söndü.

Ülkem insanı, sosyal medyada içini döktü, politikacıları ekran önünde afilli laflar etti, kınadı…

Sonra?…

Daha birçok terör eyleminde olduğu gibi soğudu, soğutuldu yürekler ve birden hayat yine kaldığı yerden akmaya devam etti. İki gün kadar kısa bir sürede… Sadece dün, önceki yüzlere kırk dört tane daha eklenen suskun yüreğin artık atmadığı yerde kaldı, kayıtlara “öldü” diye yazılan isimler.

Ve bu defa dünyanın dört bir yanından sesler yükseldi, al bayrağımız yansıdı acımızı paylaştığını söyleyen ülkelerde. Saygı duruşunda bulunuldu, mumlar yakıldı onların adetlerince.

Peki bizde neler oldu?

Saygı duruşunda mı bulunuldu, arkalarından Kur’an mı okutuldu yoksa?…

Hastaneler yararlı insanlarla dolup taşarken bir tarafta kan vermek isteyen, hastane kapılarına koşup sıra bekleyen onlar belki de yüzlere tekabül eden insanımız, kan vermek, yardımcı olmak istedikleri için azarlandı, eleştirildi.

Bizde ne oldu?

Bir kısım taksiciler ( öyle olmayanları tenzih ederek) havaalanından uzaklaşmak isteyen yabancı uyruklu vatandaşlardan fahiş ücretler talep ederek böylesi acı bir olaydan nemalanma alçaklığını gösterdi.

Bizde ne oldu?

Ülkenin en prestijli havayolları firması bu olayın akabinde biletini erteletmek isteyen bir vatandaşımıza, üzerine 250 dolar ceza ücreti daha ekleyerek yeni bileti faturalandırmak isterken, aynı firmanın İngilizce çağrı merkezini arayan aynı kişiden özür dileyerek hemen fark talep etmeksizin değiştirdi.

Yani kendi kendimize ihanet eden, yabancı müşterileri kaybetmek istemeyen, her durumda yabancılardan daha fazla fayda sağlayacağını düşünen insanlar, şirketler…

Şaşkınlıkla izliyorum, demek istiyorum ama son zamanlarda o kadar çok tanık olduk bu ve bunun gibi duruma artık şaşırdığımıza şaşırır olduk. Hâlâ insanlardan iyi niyet beklemenin adı saflık, insanlığımızı yitirmenin adı kurnazlık oldu…

Düşünüyorum da; ataları, dedeleri yüce gönüllü, yüce ahlaklı, onurlu, insan canlısı erdemli (…) olan bir millet, ne zaman bu hâle geldi?

 Sahi ne zaman yitirdik insanî vasıflarımızı?

Ne zaman nasır tuttu, taşlaştı yüreklerimiz?

Ne zaman?…

 

 

 

 

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir