SAMİMİMİYETSİZ SAMİMİYETLER…

KİLİM GAZETESİ, Baden-Württemberg, Nisan 2022

Bazı durumlar vardır hayatta hiç değişmeyen, bazı insanlar vardır…

Uzun bir süre önce internet sayfamdaki köşemde kaleme aldığım bu yazı, üzerinden yıllar geçse de okunma listesinde hep birinci sırayı korumayı başardı. Hatta gittikçe daha çok ilgiyle okunur oldu. İnsanların her geçen gün kendilerinden daha çok şey bulduğunu gördüğüm bu yazıdan dolayı aldığım mailler, mesajlar sayesinde anladım ki bu konuda düşündüklerim her geçen gün daha çok onaylanıyor, kabul görüyordu. Çünkü gün geçtikçe samimiyetsiz samimiyetlerin artarak çoğaldığına tanık oluyorduk hep birlikte. O yüzden buradaki köşemde beni takip eden değerli okuyucularımla da bu yazımı güncelleyerek paylaşmak istedim.  Zira:

Jane Austen’ın da dediği gibi:

“Samimiyet taklidi yapan çoktur.” hayatta!

Düşünürseniz bir lisanı yoktur samimiyetin. Belki bir gülüş belki bir bakış belki küçük bir davranıştır o. Belki üzerinizdeki elbise kadar somut değildir ama bilin ki küçücük içten bir tebessüm, sıcak bir bakış ya da müşfik bir söz daha kıymetlidir giydiğiniz o en afili esvabınızdan.

Basittir… Hiçbir zorluğu yoktur dürüst olmaktan öte. Maske takmaz, arkasında başka gerçekler saklamaz, kıskançlık, hırs, kin ve nefretten hazzetmez çünkü. Yeni doğmuş bir bebeğin masumiyeti gibidir el değmemiş hali. Ama gelin görün ki en pahalı mücevhere ulaşmak kadar zordur o saf halini bulabilmek samimiyetin.

Ne kaldı ki elimizde saf ve temiz?

Kaldırıp kafanızı, bir bakın etrafınıza…

Gülüşler sahte, sözler kifayetsiz, dostluklar biteviye, şahsiyetsiz.

Elde kalan dostlar, belki maziden olanlar. Onlar bile sınıflandı: elekten geçenler ve ardında unufak olanlar.

Yenilere güvenmek güç! Zira anlaşılmaz hemen, hangisi gerçek hangisi sahte yüz… Makam, mevki, şan, şöhret, para pul yüzlerdeki maskeleri düşürmek için en güzel sınav. Hele bir verin en yakınınıza, bakın yapışıyor mu sırtına? Sanıyor mu ahrete göç edecek bununla? Baki kalacak sanıyor mu ona? Bakıyor mu yüksekten size sonra?

Malum, yeni trend: “Canım, hayatım, şekerim, balım…” ardından “Koca kafalı, kendini bir şey sanan, ukala, züppe…” adam ya da kadın! Sarf edilen sözler bunlarla da kalsa yine iyi, gerisini varın siz düşünüp bulun bakalım.

Evet, biliyorum biraz tekerleme gibi oldu yazdıklarım. Ama yanılıyorsam düşünüp taşının siz söyleyin nasıl değişir zamanla bu durum. Sahte yüzler, sahte gülüşler, sahte sözler sarmışken dört bir yanı, yalanın kara rengi pembeye meyletmişse, vahim değil midir durum?  

Kara yalan pembeye bulanıp doğrulukla eşleşmişse; hoş görülmüşse pembe-beyaz diye sahtekârlıklar, içi kan ağlayanlar bile sahte gülüşlerle bakabilmişse menfaatleri uğruna o yalanlara, dostluklar yakılabilmişse küçücük bir çıkar uğruna, samimiyetler samimiyetsiz değil de nedir sizce?

Ne diyor koca Akif:

AIdanma insanIarın samimiyetine,

MenfaatIeri geIir her şeyden önce.

Vaad etmeseydi AIIah cenneti,

O’na biIe etmezIerdi secde.”

Günümüzde hat safhaya ulaşan bu riyakârlık, gelin görün ki daha o yıllarda bile insanlara rahatsızlık verecek boyuttaymış yazık! Öyle ki Mehmet Akif bile dizelerinde bu kadar ayan beyan yazmış. Demek ki genci, yaşlısı, âlimi, zalimiyle her yanı samimiyetsiz samimiyetler sarmış.

Bence; samimiyetin azı kadar fazlası da tehlikelidir, zira o da aslında bir tür samimiyetsizliktir… Ne demiş atalarımız, her şeyin azı karar çoğu zarar!

Esen kalın…

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir