Evrenin sonsuz gerçekliğinde yaşayan insanlar; hâlâ körü körüne inandıkları şeylerin peşinde sürüklenip giderken; cehalet, kimlik çatışmaları, gelişmeyen kişilikler toplumlarda gün geçtikçe artarken peşi sıra getirdiği “Kral Çıplak” zihniyetini de meşrulaştırıyor.
Bugün, içinde bulunduğu toplumda yaşayan insanları, düşünce ve yaşayışlarıyla aydınlatan kişiler, düşünmeyi ve düşünmenin beraberinde getireceği, fikir yürütme ve sorgulamayı tutsak eden beyinlerin istibdadına maruz kalarak bir taassubun karanlığında yaşamak zorunda bırakılmaktadır.
İşte bu nedenledir ki günümüzde, insanların çoğu; yaşadığı çağın düşünce-bilim-sanat gerçekliğinden habersizdir. Kendine sunulanın ötesindeki hiçbir bilgiyi görmez, duymaz ve merak etmez. İnsanların, rahatları bozulmadığı sürece, başka bir şeye de ihtiyaçları yoktur ve olmamaktadır.
Uçsuz bucaksız bilinmezleri bağrına basmış kâinatta, merak edilecek o kadar çok şey varken kıyıyı terk etmedikçe yeni kıtaların keşfedilmediğini bilemeyen insanların, bu mantaliteyle bu düşünceleri öğrenmeleri de oldukça zor görünüyor.
Deve kuşu misali başını kumun altına gömen insanların, koca bir çölü doldurduğu bir dünyada, bu davranışları ile çöl misali yeşil toprakları da kıraçlaştırdıklarının farkında değiller.
Oysa okumanın ve öğrenmenin, bilmenin anlamanı ve gereğine göre yaşamanın insanı özgürleştirdiğini, tekerrür eden tarihten miras almalıydı insanlar. Aldılarsa bunu koruyup geliştirmeli, sımsıkı sarılmalı ve bu konuda ödün vermemeliydiler.
Şüphesiz ki koca dünyada özgürleşemeyenler kadar özgürleşen insanlar da oldu. Lakin psikolojik bir varlık olan insanın duygularıyla, korku algılarıyla oynayanlar; sindirme, susturma yöntemleriyle insanları belki de adeta robotlaştırmak suretiyle duyguları alınmış, düşünceleri dondurulmuş varlıklar haline getirerek sürü görünümlü topluluklar oluşturmayı kimi yerlerde ne yazık ki başardılar. Böylece aydınlatma çabasında olanların sesi, nefesi ve rolü de etkisiz hale getirilmiş oldu.
Kimi yerlerde getirilen yasaklar ve bunlara giydirilen giysilerle, yalnızca kapanması gereken bölgeler değil, zihinler de kapanırken, insanın kendini bulma ve kendine gelme çabası da engellenmiş oldu.
Yaşadığımız yerlerde var olan suçlular, işledikleri suç nedeniyle cezalandırılmaları gerekirken; o bölgede hapishane olmaması nedeniyle bütün şehri mahkûm edip cezalandıran zihniyetler var olduğu müddetçe, başkalarının hatalarının faturasını ödediklerini fark etmeyen insanların artması da gayet olağandır.
Ancak yine ümit var olmak lazım zira insanlığın kendini bulması, etrafını aydınlatma çabasında olanların mücadeleleri ile olmuştur ve yine olacaktır.
Şu an dünyanın birçok yerinde oluşan bu karamsar tabloda, inanıyorum ki bir gün adalet yerini bulacak ve insanlar, başlarını gömdükleri o kumun altından kafalarını çıkaracaklar ve güneşin kendilerini de aydınlatmasına izin vereceklerdir.