BAŞARININ IŞIĞINDA FOTOĞRAF ÇEKTİRİP, ZAHMETİN KARANLIĞINDA GÖRÜNMEZ OLMAYI TERCİH EDENLER

Hayat, çoğumuzun sandığından daha basit bir matematik üzerine kurulu:

 Almak ve vermek!

Fakat işte tam da burada dengesizlik başlıyor… Çünkü çağımız insanı, almakta son derece mahir; vermek söz konusu olduğunda ise ürkek, cimri ve çoğu zaman da kayıtsız.

Grigory Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabında söylediği gibi, toplumdaki düzensizliklerin temelinde, insanların sadece refahı arzulamaları ama bu refahı elde etmek için bizzat emek vermekten, hayatı kendi elleriyle düzene koymaktan kaçınmaları yatar. Bugün etrafımıza bakalım: Çalışmadan kazanmak isteyenlerin, başkasının sırtına binerek yükselmeyi marifet sananların, emek yerine fırsat kovalayanların sayları hiç de az değil!

Mesela iş yerlerinde… Çalışkan birinin sırtına yüklenip, başarıyı onun omuzlarında yükseltmeye ve oradan nemalanmaya çalışan ne çok kişi var! Başarının ışığında fotoğraf çektirip, zahmetin karanlığında görünmez olmayı tercih edenler…

Trafikte… Saniyeler kazanmak için kırmızı ışıkta geçen, ters yola giren, sonra da “Herkes böyle yapıyor” diye kendini teselli edenler. Oysa bir anlık çıkar uğruna başkasının hayatını hiçe saymak, düzeni bozmaktan başka bir şey değil.

Sosyal medyada… Gerçeği araştırmadan, tek bir cümlenin cazibesine kapılıp asılsız bilgileri paylaşanlar. Doğrunun sorumluluğunu almaktan kaçıp, “Ben sadece paylaştım!” diyerek toplumsal kargaşaya katkı sunanlar…

Oysa hayat, sadece “Ben” üzerine kurulu değil. Bir elin verdiğini diğer elin görmediği o incelikte gizlidir asıl insanlık. Ve kişilikli olmak, J. C. Watts’ın dediği gibi, “Kimse görmediğinde de doğru olanı yapabilmektir.” Zira kalabalıkların alkışıyla beslenen bir erdem, erdem değil, gösteridir.

Bir pazar sabahı düşünelim: Güne keyifle başlamak isteyen insanları… Çocuklarını parkta salıncağa bindiren babayı, fırından taze ekmek alan anneyi, otobüste yaşlıya yer veren genci… Bunların her biri küçük, görünmez dokunuşlarla hayatın düzenine katkı sunuyor. Hiçbirinin manşetlere çıkma, ödül alma, takdir görme derdi yok. Ama işte asıl bu görünmeyen çabalar, toplumun sessiz çimentosunu oluşturuyor.

Bizler, hayatın “al-ver” dengesinde nerede duruyoruz? Hep almak isteyen tarafta mı? Yoksa verirken de huzur bulanlardan mıyız?

Belki de kendimize sormamız gereken en önemli soru bu: “Kimse görmediğinde de doğru olanı yapabiliyor muyuz?

Çünkü dünya, ancak bu soruya verilen dürüst cevaplarla güzelleşecek!

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir