KIRMIZI KARANFİLLERİN GÖLGESİNDE UNUTULAN HAKİKAT!

Yine takvimde o malum tarihi işaret eden o güne geldik! Market raflarında pembe paketlere kırmızı kurdelelerle sarılmış çikolatalar, afili indirimlerin arkasına saklanmış kadınlara sahte bir lütuf bahşeden, ürünler, masalara bırakılan kırmızı karanfiller, güller…

Etrafıma baktıktan sonra şöyle bir durup sormak istiyorum: 8 Mart gerçekten nedir? Bir bayram mı, yoksa yürekleri burkan bir yas günü mü?

1857 yılında,  New York’un köhne tekstil atölyelerinde çalışan kadınların, sokaklara dökülüp titreyen ellerinde tuttukları pankartlardı 8 Mart. Gün ağardığında hâlâ makinelerin başında çalışan, gecenin karanlığıyla çöken yorgunluklarının gölgelerinde kaybolan kadınların adalet arayışıydı. Çünkü onlar “Eşit ücret! Daha iyi çalışma koşulları! Erkeklerle eşit haklar!” talep ederek “Biz de insanız!” diyorlardı.

Ne yazık ki o gün, grev yapmak için sokaklara döküldükleri o meşum gün, sığınmak zorunda bırakıldıkları fabrikalarında, sesleri sadece fabrikalarının demir kapılarına çarptı ve içinde hapsedildikleri fabrikaları, susturulmak istendikleri için ateşe verildi. 120 kadın o gün oracıkta diri diri yanarak can verdi!

Bugün ne mi oluyor? O kadınların alevleriyle yanan böyle bir günde, bugün cilalanmış tebessümler eşliğinde kapitalizm denen canavarın allayıp pullayarak bizlere sunduğu bir kutlama yapılıyor. Oysa 8 Mart, kadının eline tutuşturulan bir gülle kutlanacak bir gün değil, onun kendi hakkını alabilmek için haykırdığı bir manifestoydu. Peki, bugün manifestolarımız nerede? Nerede o dik duran mücadeleci kadınlar?

Belki bugün, masasına gül bırakan işvereni, adaletsizce çalıştırdığı kadına hak ettiği maaşı, terfii verse günün anlamına uygun bir iş yapmış olur. Bugün, çalıştıkları iş yerlerinde mobbinge uğrayan, hakkını alamayan, ezilen ve bir dal çiçekle sahte kutlamalara maruz bırakılan kadınların, etraflarında yaratılmak istenen o büyülü sis perdesini kaldırma günü olmalı!

Belki bugün, özgürce yaşaması, sevdiği insanların yanında olması gereken bir kadın daha öldürüldü! Adı gazete manşetlerine taşınmadı belki. Bir sayfanın köşesine, ufak harflerle, “Bir kadın daha öldürüldü!” diye eklendi sadece. Ve sonra hayat, indirimli çikolata ve kahve reklamlarıyla devam etti.

Aslında istatistikler çok net: Bir kadın en çok evi dediği yerde, en yakınındaki tarafından öldürülüyor. Sıcak yuva masallarının ardında, şiddetin gölgesi büyüyor. 2023 yılında dünya genelinde 85.000 kadın kasten öldürülmüş ve bu ölümlerin %60’ı evlerinde gerçekleşmiş.  Birleşmiş Milletler ‘in 2023 yılı raporuna göre, dünya genelinde her gün ortalama 140 kadın ve kız çocuğu, partnerleri veya aile üyeleri tarafından öldürülmekte. Bu, 2023 yılında yaklaşık 51.100 kadının bu şekilde hayatını kaybettiği anlamına gelmekte. Ve 2024 yılında ülkemizde 394 kadın cinayeti işlenmiş!

O halde 8 Mart’ta kırmızı karanfillerin, güllerin janjanlı hediye paketlerinin ne işi var? Bir insan, kendi cenazesine hediye kabul eder mi?

Kadınlar, sadece 8 Mart’ta değil her gün yaşadıkları her an adalet istiyor, eşitlik istiyor,  istediği saatte, korkmadan sokağa çıkabilmek, istediği gibi giyinmek, can güvenliği, yaşam özgürlüğü olan bir dünya istiyor. “Kadın dediğin…” diye başlayan cümlelerin sonsuza dek susmasını, “Sokakta gülmemeli” diyenlerin yerine, “Özgür yaşamalı” diyenlerle yer değiştirmesini istiyor… Kadınlar ne çiçek ne öldürülmek; kadınlar yaşamak istiyor!

İşte bu nedenlerden dolayı kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin bu denli yaygın olduğu bir dünyada, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamak, sorunun özüne inmeden ancak yüzeysel bir yaklaşım sergilemek anlamına gelebilir. Kadınların gerçek ihtiyaçları olan güvenlik, eşitlik ve adalet sağlanmadıkça, bu tür kutlamaların anlamı sorgulanmaya devam etmelidir, edecektir!

Bu nedenle 8 Mart bir kutlama değil, bir anma günü olmalı. Bu nedenle kırmızı karanfillerin gölgesinde kaybolan gerçek hikâyeyi geri kazanmalıyız.

Bu gün ancak, bir başka kadın öldürülmediğinde, adalet sokaklarda gerçek anlamda soluk aldığında, eşitlik kâğıt üzerinde değil hayatın tam içinde sağlandığında anlamlı olabilir. Ve ancak o zaman, kadınlar bir günün kutlanmaya değer olup olmadığını kendileri belirleyebilir.

O güne dek, kutlama yok! Yalnızca hak, adalet ve eşitlik için mücadeleye devam!

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir