Son günlerde televizyon ekranlarına yansıtılan dizi ve filmlerden bazıları büyük sansasyonlarla ekrana geliyor. Kalabalık bir dizi havuzu içinde tüm dikkatleri bu sayede daha ilk dakikada üzerlerine çekmeyi başarıyorlar. Sonra bu diziler ya toplumun önde gelen, sözüne güvenilir kişilerinin yazılarında, konuşmalarında yer buluyor ya da çok izlenen ana akım medyada ya da sosyal medya platformlarında konuşularak gündeme taşınıyor. Ve böylece günümüz tabiriyle TT oluyor ve Top 10 Listesindeki yerini en üst sıralarda sürdürmeyi başarıyor.
Bir şekilde dikkat çekmeyi başaran ve yüksek izlenme hedefini gerçekleştiren bu diziler daha sonra bir propaganda aracı olarak kullanılmaya ve subliminal mesajlarla halkı hedeflenen konularda işlemeye başlıyor.
Bu durum tabii sadece bizde değil, tüm dünyada böyle. Hatta bu işin tarihi hayli eski.
Amerikalı piyasa araştırmacısı James Vicary, 1957 yılında ABD’nin Fort Lee kentindeki bir sinema salonunda gösterilen bir filmin belirli sahnelerine, üzerinde “Patlamış Mısır Yiyin!” ve “Coca Cola için…” yazan mesajlar gizleyerek bu işin ilk deneysel çalışmasını yapıyor. Ve o filmi izleyenler arasında yaptığı araştırmada patlamış mısır satışlarının %57.5, kola satışlarının %18.1 arttığını tespit ediyor.
Vicary, bu yazılı mesajları, ekranda gösterilen filmin sadece bir veya birkaç sekansında birkaç sefer gösterdiklerini söylüyor. Üstelik bu mesajların, bireylerin bilinçli olarak algılayamayacağı kadar hızlı olarak geçtiğini belirtiyor.
Sonuç olarak görüyoruz ki bu mesajlar, izleyicilerin gözlerine ve beyinlerine ulaşmış ve bilinçaltları da bunların içeriğini, onlar fark etmeden algılamış. Yani bu mesajların gösterildiği 45.699 kişinin bilinçleri, örneğin “Coca Cola için” mesajını fark etmemiş ama bilinçaltlarına bu mesaj ulaşmıştı ve bu yüzden sinemaya giden kişiler, kendilerine gösterilen bu mesaja uyarak, daha fazla patlamış mısır ve kola satın almıştı.
Anlattığım bu bu deney, “subliminal reklamcılık” veya “subliminal mesaj” adı verilen bir psikoloji sahasının en meşhur örneği olarak tarihe geçmiş bir deneydir.
İşte bu örnekten yola çıkarak günümüzdeki dizi ve filmleri bir düşünün. Gerçek hayatta açıktan söylenince tepki gören konular, sergilenen davranışlar, subliminal mesajlar sayesinde halkın bilinçaltına yerleştiriliyor ve bu sayede yayılması ve yerleşmesi istenilen görüş veya düşünceler bir süre sonra açıktan ifade edildiğinde konunun kabul görmesi daha kolay oluyor. Ya da artık daha fazla sayıda kişinin normal algısı bu yöne evriliyor.
İşte bilimsel olarak da kanıtlandığı üzere subliminal mesajlar sayesinde belli bir ürünün reklamı yapılabildiği gibi belli bir görüşün ya da inancın reklamı, propagandası da yapılabiliyor ve bu sayede insanların davranışları belirli ölçülerde belli noktalara kanailize edilebiliyor.
Bu bilinçle son zamanlarda ekranlara gelen dizi ve filmleri düşündüğümüzde ne çok mesajın beyinlerimize, bilinçaltımıza nakşedildiğini söylememe gerek yok sanırım. Özellikle bilgi yoksunu, kararsız, araştırmacı olmayan, sormayan, sorgulamayan, okumayan insanlar üzerinde ne kadar çok etkili olabileceğini de…
Eskiden aile mefhumunu yücelten filimler izleyen insanlar, nasıl ki ailelerine daha sıkı sarılıp daha mutlu olmaya çalışıyorsa; bugün kimin eli kimin cebinde diye tasvir ettiğimiz filmlerde izlediğimiz yaşantılar sayesinde, evlilik dışı ilişkilerin ya da yasak aşkların normalleştirdiği hayatları, insanların benimseyip kabul etmesi de daha kolay oldu.
Yine aynı şekilde tarihi dizilerdeki eski saray hayatı özendirilerek anlatıldıkça, insanlara bu şekildeki hayatlara dair güzellemelerle izlettirildikçe, bu tarz algılar normalleştirildikçe, bilinçaltlarına yerleştirilen bu mesajlar nedeniyle demokrasiden vazgeçebilecek insanların sayısının artması hususunda ciddi endişeler taşımamız normal değil midir?
Ya şiddet dolu mafyavari bir hayatı cazip gösterilip insanların o hayata özendirilmeleri ya da tarikatlarda yaşayan insanların çok zeki, çok adil, çok huzur dolu yaşadıklarına, bunun asıl yaşam tarzımız olduğuna her bölümde vurgu yapılarak insanlara izlettirilmesi, insanların algılarını o tarz hayatlara kanalize etme noktasında yapılanları endişeyle izlememize bir sebep değil midir?
Özellikle eğitim seviyesinin düşük olduğu, cahil, düşünmeyi bilmeyen, kafasının içinde taşıdığı gri hücreleri kullanmaktan aciz insanları, hedeflenen noktaya taşımak için günümüzde en güzel yöntem, her tür medya araçlarını (sosyal medya dâhil), dizi ve filimleri, sabah kuşağı programlarını kullanarak kimini açık açık kimini subliminal mesajlarla, insanlara izlettirerek, işittirerek benimsetmenin ne kadar kolay olacağını düşünürsek!
O yüzden, özellikle yapacak başka bir işi olmayan, tek eğlencesi medya araçları olan insanlar için tehlike kapıda değil, evlerinin içinde!
Bu sebeple, iyi bir medya okuryazarı olmak çevremizdeki insanlara da bunu bir şekilde gösterip ifade edebilmek sanırım günümüzde artık çok daha kıymetli. Bize verilmek isteneni, empoze edileni olduğu gibi almak değil; doğru olanı, mutlak doğruyu düşüncelerimizle bulabilmek ne kadar önemli öyle değil mi?
Sağlıcakla kalın!